17 Ekim 2011 Pazartesi

- SÜRPRİZ OLDU, BAKAN YARDIMCILIĞINA ANTALYA ESKİ MİLLETVEKİLİ ARICI ATANDI


Kültür ve Turizm Bakanlığı Yardımcılığına AKP Antalya eski milletvekili Abdurrahman Arıcı atandı. Doktor olan Arıcı, geçen dönemde AKP Antalya milletvekiliydi. Arıcı’nın atanması bu makama getirilecek kişi ile ilgili olarak bugüne kadar ortaya atılan adlar arasında pek geçmediği için sürpriz oldu.
Yapılan yeni düzenleme kapsamında bakanlıklara bakan yardımcısı atamaları devam ediyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yardımcılığı'na AKP eski Antalya milletvekili Abdurrahman Arıcı getirildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yardımcılığı için bugüne kadar aralarında Fettah Tamince’nin de olduğu çeşitli kişilerin adı geçmişti.

Bakan yardımcılığına Abdurrahman Arıcı'nın atanması sürpriz oldu.

Arıcı 12 Haziran seçimlerinde AKP Antalya milletvekili adayları listesinin 7. sırasındaydı.

http://turizmgazetesi.com

7 Mayıs 2011 Cumartesi

“8 Yıldır Mali Disiplinde​n Taviz Vermedik, Bundan Sonra da Vermeyeceğ​iz”


AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sekiz yıldır mali disiplinden taviz verilmediğini ve bundan sonra da verilmeyeceğini belirterek, ''Seçim ekonomisi filan bu işler benim kitabımda yok. Böyle bir şeyi asla yapmayacağız. Çünkü seçim ekonomisi denilen olay bu ülkede müteşebbisin cebindeki parayı çalmaktır, bu ülkenin para değerleriyle oynamaktır, bu ülkeyi enflasyon canavarına mahkum etmektir'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği tarafından düzenlenen ''İstanbul Moda Hazır Giyim Konferansı''nın açılışında yaptığı konuşmada, Kanal İstanbul projesini açıklarken de ifade ettiği gibi her şeyin hayal kurmakla başladığını söyledi. Bir hayalin peşine azimle düşüldüğünde o hayali hedefe, hedefin plana, planın da projeye dönüşeceğini belirten Başbakan Erdoğan, ''Kanal İstanbul projesi, enerjiden ulaştırmaya, şehirleşmeden kültüre kadar birçok boyut taşırken İstanbul'un da marka özelliğini güçlendirecek bir projedir'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, bir Venedik, bir Stockholm, Nil nehri üzerinde bir Kahire, Tuna nehri üzerinde bir Budapeşte'nin suyu markaya çevirebilmiş şehirler olduğunu söyledi. Türkiye'nin Boğaz gibi, Haliç gibi muhteşem bir zenginliğinin olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, 1995-96 yıllarında Haliç'i doldurarak karaya dönüştürmek isteyenlerin olduğunu anlattı. ''Haliç gibi bir zenginlik karaya dönüştürülür mü? Bunu konuşanlar vardı'' diyen Başbakan Erdoğan, ancak Haliç'ten yaklaşık 2,5 milyar metreküp çamur çıkarıldığını, bu çamurun, 9,5 kilometre mesafeye pompa sistemiyle nakledildiğini ve orada 650 bin metrekarelik yeni bir yeşil alan kazandırıldığını belirtti. Başbakan Erdoğan, Haliç'i karaya dönüştürmek isteyenler arasında, ''aydınız'' diyen birçok profesör bulunduğunu ifade ederek, bu kişilerin o zaman kendilerine ''burayı boşaltmaya kalkarsanız adeta iki yaka burada bir araya gelir, adeta burada bir deprem meydana gelir'' dediklerini söyledi. Bu konuda araştırma ve çalışmalara devam edildiğini belirten Başbakan Erdoğan, karşıt düşüncelere sahip profesörlerin de ortaya çıktığını, yurtdışı müzakerelerde bulunduklarını ve sonuçta da Haliç'in ortaya çıktığını anlattı. Şimdi ''Kanal İstanbul'' projesinde de durumun aynı olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Hem bu zenginliği daha güçlü ortaya çıkaracak, Yahya Kemal'in, Ahmet Haşim'in, Necip Fazıl'ın şiirlerindeki İstanbul'a geri dönecek hem de yeni bir kanalla İstanbul'un marka özelliğini öne çıkaracağız. Tekstil sektöründe de mevcudun çok çok üzerinde markalar oluşturmayı hak ediyoruz ve sizlerle birlikte ortak gayretle bunu başaracağız'' diye konuştu. ''Şurası son derece ibretliktir, bunun üzerinde durmamız lazım'' diyen Başbakan Erdoğan, Karabük'e devletin kurduğu büyük demir çelik fabrikasının zamanla hantallaştığını, kendisini yenilemediğini, adeta istihdamda yığılmaya, şişmeye ve bir sosyal sığınma mekanizmasına dönüştüğünü vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Yıllarca Karabük'te doğan Karabüklü her gencin hayali ne olmuş biliyor musunuz? Kardemir'de işe girmek. Hedef bu olmuş. Çünkü, affınıza sığınıyorum, 'Devletin malı deniz, yemeyen domuz' mantığıyla böyle görülmüş. 'Ben buraya kapağı attım mı mesele bitti'... Yaklaşım tarzı bu. İskenderun'da, Seydişehir'de aynı şekilde, Aliağa, TÜPRAŞ, SEKA aynı şekilde. Gençliğin ufku, adeta oradaki fabrikalarda, orada iş bulmaktan ibaret kalmış, girişimci ruh, müteşebbis ruh adeta katledilmiş. Bugün bunu aşmak zorundayız, aşıyoruz. Bizim her bir gencimizin, çocuğumuzun, her bir girişimcimizin hedefi, artık semt pazarı olmayacak, ilçe toptancı hali olmayacak, ildeki devlet yatırımı olmayacak. Büyük düşünecek, Amerika pazarını, Asya pazarını, Avrupa pazarını, Afrika pazarını, dünya pazarlarını hedefleyecek, ufku artık oralardan çözerek oralara gireceğiz. Bunu da başaracağız.''
Başbakan Erdoğan, hazır giyim sektörünün insansız olmadığını, olmayacağının bilindiğini belirterek, teknoloji ne kadar gelişirse gelsin, ne kadar değişirse değişsin hazır giyim sektörünün emek yoğun istihdamla var olduğunu söyledi. Kalifiye eleman noktasında son dönemde meslek liselerine verilen önemin bilindiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, göreve gelindiğinde Türkiye'de meslek liselerinin oranının yüzde 25, düz liselerin oranının ise yüzde 75 olduğunu anımsattı.
''Her çocuğumuzun bileğine biz altın bileziği takmak durumundayız''
Şimdi devranın tersine döndüğünü dile getiren Başbakan Erdoğan, şimdi hedefin meslek liselerinin oranını yüzde 65-70'e çıkarmak, düz liselerin ise yüzde 25-30'a indirmek olduğunu belirtti. ''Her çocuğumuzun bileğine biz altın bileziği takmak durumundayız'' diyen Başbakan Erdoğan, sanayinin hangi alanda olursa olsun aldığı genci bir de yetiştirmekle zaman kaybetmeyeceğini, onu yetişmiş olarak karşısında bulacağını aktardı. Açılan yeni üniversitelerde farklı bir dönemin başlatıldığına dikkati çeken Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin son yıllarda moda ve tasarım üzerine yoğunlaşan meslek liselerine de kavuştuğunu söyledi. Muş'ta TEKEL binalarından devredilen bir yerin, bir müteşebbis tarafından bir Fransız firmasına üretim yapan atölye haline dönüştürüldüğünü ifade eden Başbakan Erdoğan, Muş'a gittiğinde orayı ziyaret ettiğini ve gurur duyduğunu belirtti.
"Önemli olan hedefi göstermektir"
Başbakan Erdoğan, eskiden Türkiye'de ihracat yapmayan tek il olan Muş'un da artık ihracat yapar hale geldiğini bildirerek, şöyle dedi:
''Türkiye'de vizyon gösterirseniz, ufuk gösterirseniz Türkiye gerçekten emin adımlarla o vizyonun arkasından yürüyor, o ufka doğru gidiyor. Arif Nihat Asya'nın güzel bir dizesi var. 'Delikanlım işaret aldığın gün atandan/ Yürüyeceksin.. Millet yürüyecek arkandan.' Bunu başarmamız lazım. Bunun için STK'larımız adeta birer işaret fişeği haline gelmelidir. İşaret fişeği atmalıdır ki bütün sektör onun arkasından yürüsün. Önemli olan işarettir, önemli olan hedefi göstermektir. Bunu yaptığınızda millet de, gençler de evelallah yürüyecektir.''
Başbakan Erdoğan, sürekli engellemeyle karşı karşıya kalındığını ve yıllar yılı 1500 maddelik Borçlar Kanunu ile 500 küsur maddelik Ticaret Kanunu'nu çözülemediğini söyledi. TOBB VE TÜSİAD ile görüşüldüğünü ve, ''Bunu hallet'' denildiğini aktaran Başbakan Erdoğan, ''Tamam biz halle hazırız ama bakın bunu biz Meclise şu anda sevk etmiş haldeyiz. Bir madde bizim 2-3 saatimizi alırsa 1500 maddelik bu yasa çıkar mı? Çıkmaz. 500 maddelik Borçlar Kanunu çıkar mı? Çıkmaz'' denildiğini belirtti. Bunun üzerine iş adamlarının muhalefetle görüştüğünü, ilk turda netice alamadıklarını, ikinci tur, tekrar bir tur derken en sonunda yaptıkları bir hamleyle bir haftada çıktığını anlatan Başbakan Erdoğan, ''Bununla neyi anlatmak istiyorum? Bu işi elbirliği yaptığımızda, dayanışma içinde olduğumuzda ne kadar kolay olabileceğini. Bundan benim çıkarım, kazancım yok. Hatta şunu söylüyorum, paye onların olsun, yeter ki şu üzümü millet olarak hep beraber yiyelim ama dert bağcıyı dövmek olursa bu işi çözemezsiniz. Sıkıntı burada. Bizim bağcıyı dövme dönemini hep birlikte kapatmamız lazım. Batıda bunu göremezsiniz, Amerika'da göremezsiniz. Bizde bu anlayış henüz gelişmedi. Temenni ediyorum ki bu da gelişir'' diye konuştu.
"Biz yoksulları finanse etme üzerine değil, yoksulluğu azaltma üzerine bir strateji uyguluyoruz"
Başbakan Erdoğan, bir vaat yarışı olduğunu ve vaat yarışıyla bir yere varmanın mümkün olmadığını ifade ederek, şunları söyledi.
''İnsanlar ayda bir kere sokağa çıkıp bankaya uğrayacaklar paralarını alıp geçinecekler. Dünyada böyle bir şey var mı? Herkese 600 lira dağıtacaksın ve her şey gayet yolunda gidecek. Acaba kim çalışır? Böyle bir şey var mı? Biz bunu özürlümüz için yapıyoruz. Biz özürlüye bakana asgari ücret veriyoruz. Biz üniversite öğrencisine 340 lira, master öğrencisine 480 lira, doktora öğrencisine 720 lira, her ay veriyoruz. Bizim ilke kararımız şudur; hiçbir üniversite öğrencisi müracaat ettiğinde geri döndürülemez. Ya burs alır ya kredi alır ama boş dönmez. Neden? Çünkü biz demokratik laik sosyal hukuk devletiyiz. Sosyal devlet olmanın gereği budur. Öyle bir dönemin içine girdik ki, bu dönemde yoksullukla mücadele başka bir şey. Yoksullukla mücadelenin, bunun yanında sosyal desteğin bunların birbirinden farklı şeyler olduğunu ortaya koymamız lazım. Çünkü biz bu mücadeleyi verirken insanları tembelliğe sevk edemeyiz. Bunlar bizim yoksullukla mücadele, sosyal devlet politikalarımızla yarışmak adına, işte tembelliğe iten veyahut balık tutmayı değil de balık dağıtmayı öneren mantık. Biz bu mantıkla hiçbir zaman iç içe olamayız. Biz balık tutmayı öğreteceğiz. Bunu başaracağız. Bu olmazsa istediğiniz fabrikayı açın, istediğiniz yatırımı yapın çalışacak eleman bulamazsınız. Biz yoksulları finanse etme üzerine değil, yoksulluğu azaltma üzerine bir strateji uyguluyoruz.''
"Ankara'da istikrar, güven var"
Başbakan Erdoğan, 2002'de gıda artı gıda dışı yoksulluğun toplam nüfusa oranının yüzde 27 olduğunu ve bunun 18 milyon kişiye tekabül ettiğini, 2009 yılında yapılan son araştırmada yoksulların toplam nüfusa oranının yüzde 18'e indiğini ve nüfus artışı da dikkate alındığında rakamın 12 milyon 750 bin kişiye gerilediğini belirtti. Türkiye'de 2006'dan itibaren günlük harcaması 1 doların altında olan yoksul kalmadığını ve bunun sıfırlandığını ifade eden Başbakan Erdoğan, günlük harcaması 4,3 doların altında kalanların oranının da 2002'de yüzde 30 olduğunu ve oranın da yüzde 4'e kadar çekildiğini vurguladı. Başbakan Erdoğan, ''Bu mücadele durmayacak. Bunu kararlılıkla sürdüreceğiz ve bu oranları çok daha aşağılara çekeceğiz'' dedi. İnsanları tembelleştirerek, hazıra alıştırarak değil, destekleyerek, teşvik ederek, ekonomik hayatın içine çekileceğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Eğer bunu ölçülü, dengeli şekilde yapmazsanız, işte evin üzerine o zaman kanatlı bir deve konar, ocağınızı çökertir. Moralimizi asla bozmayacağız. Moralimiz her zaman yüksek olacak. Bardağın dolu tarafına bakıp nereden nereye geldiğini göreceğiz ve boş tarafını doldurmak için daha büyük inançla çalışacağız. İhracat rakamları, üretim endeksi, hazır giyim faaliyet endeksi ortada. Türkiye küresel finans krizini aşarak güçlü ve emin adımlarla geleceğe, 2023'e doğru ilerliyor. İnşallah hep birlikte sorunları geride bırakarak mevcut sorunları da aşarak hedeflerimizi tutturacağız. TİM'in yaptığı çalışma ortada. 2023, 500 milyar dolarlık ihracat hedefi. Bu bizim çalışmalarımızda da gerçekleşebilecek bir rakamdır. Öyle hayal değil. Bu ülke bu rakamı fazlasıyla gerçekleştirir. Yeter ki biz kararlılığımızı sürdürelim. İşte göreve geldik sekiz buçuk yıl önce 36 milyar dolardı, 132 milyar doları bu ülke yedi yılda gördü. Önümüzde on iki yıl var. On iki yılda bu katlayarak artacak. Dünyada konumu çok farklı bir Türkiye var. Üretimi ve ürünleriyle çok farklı bir Türkiye var. Hiç endişeniz olmasın. Köydeki çiftçi bile toprağını ekmeden önce köyünün havasına değil, Ankara'nın siyasi havasına bakıyor. Bugün Ankara'da istikrar var, güven var. 81 vilayeti istikrarla büyütecek bir atmosfer var. Sekiz yıldır mali disiplinden taviz vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Seçim ekonomisi filan bu işler benim kitabımda yok. Böyle bir şeyi asla yapmayacağız. Çünkü seçim ekonomisi denilen olay bu ülkede müteşebbisin cebindeki parayı çalmaktır, bu ülkenin para değerleriyle oynamaktır, bu ülkeyi enflasyon canavarına mahkum etmektir ve paranızın değerini birin yanına sıfırları koya koya milyoner denilen zengini adeta... Eskiden tuvalete bin liraya giderken, bir milyona gider hale getirdiler bizi. Bunları yaşamadık mı bu ülkede? Yaşadık. Birin, ikinin, üçün yanına sıfırı koymak lazım, öyle bir noktaya getirdiler bizi.''
''Kamu net borç stokumuz göreve geldiğimizde yüzde 61'di ama şu an yüzde 25'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle dedi:
''Bu imkanlar hep böyle yakalandı. İtalya'ya bakın, Japonya'ya bakın. İtalya yüzde 126, Yunanistan zaten tamamen istikametini kaybetmiş. Dolayısıyla istikrarı kaybetmeyeceğiz. İki sihirli kelimemiz var; güven ve istikrar. Eğer güveni kaybedersek bu ülkeye uluslararası küresel sermaye gelmez, buradaki davetlilerimiz gelmez. Önce burası güvenli bir liman durumuna gelmeli. Eğer burası güvenli bir limansa buraya küresel sermaye gelir, uluslararası sermaye gelir ama güvenli bir liman değilse gelmez. Bunu başarmak durumundayız. İstikrar onun ardından geliyor. Zikzaklar çizen bir anlayışın olmadığı yer, çok önemli.''
Konferansa başarı dileyen Başbakan Erdoğan, moda ve hazır giyim sektörünün mensuplarına ve çalışanlarına Türkiye'nin büyümesine verdikleri katkıdan dolayı teşekkür etti.

05.04.2011

“Arazide Merkez Bankası Yok, Ben Varım. Halkın Karşısında Ben Varım”


AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Reel faiz düşecek, düşmeli. Benim Merkez Bankasına müdahale etme yetkim yok. Ama arazide Merkez Bankası yok, ben varım. Halkın karşısında ben varım. Birisi faizden mutazarrır olduğu zaman gidip Merkez Bankası'nın yetkililerini bulmuyor beni buluyor. Hakaret ise bana hakaret ediyor, onlara hakaret etmiyor. Ben de düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği tarafından düzenlenen ''4. İstanbul Moda Hazır Giyim Konferansı''nın açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye sanayisi, özellikle Türkiye'nin ihracatı, emek yoğun istihdam açısından son derece büyük önem ifade eden moda ve hazır giyim sektörüyle ilgili böyle bir konferansı düzenleyen Türkiye Giyim Sanayicileri Derneğine, konferansa katkı veren tüm kuruluşlara teşekkür etti. 12 Haziran seçimleri öncesinde çok yoğun programı olmasına rağmen, çok önemsediği bu programa katılmayı özellikle tercih ettiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, hazır giyim sektörünün, imalatta, ithalatta, ihracatta özellikle istihdamda Türkiye'nin lokomotifi olma vasfını muhafaza ettiğini belirtti. Birçok iş adamı ve girişimcinin, ürettikleriyle, ihraç ettikleriyle, çalıştıkları elemanlarla Türkiye'nin büyümesine bugüne kadar eşsiz katkı sağladığını ifade eden Başbakan Erdoğan, sadece hazır giyim sektörü olarak değil, beslediği yan sektörlerle de Türkiye'nin büyümesinde, gelişmesinde bu iş adamlarının katkılarının bulunduğunu söyledi. Moda ve hazır giyim sektörünün sadece ekonomik boyut taşımadığını, aynı zamanda Türk kültürünü, Türkiye'nin desenlerini, nakışlarını, değerlerini uluslararası pazarlara taşımak gibi, Türkiye'nin tanıtımını yapmak gibi de bir misyon yüklendiğini belirten Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hazır giyim sektöründe Türkiye olarak, gerçekten eşsiz bir tecrübe ve kalifiye bir iş gücüne sahibiz. 1980'lerden itibaren hızla yükselen sektör, dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmelerden etkilendi. Kimi zaman yükseldi, kimi zaman zor dönemeçlerden geçti. Bugün de sektörün önemli sorunları olduğunu biliyorum. Zaman zaman sektörün temsilcileriyle bir araya geliyoruz. Gerek ben gerekse bakan arkadaşlarım, sektörün meselelerini değerlendiriyoruz. Döviz kuru olsun, enerji ve istihdam üzerindeki yükler olsun, Çin ve Uzakdoğu sıkıntısı, iplik fiyatları olsun, sektör üzerinde baskı unsuru olmaya devam ediyor. Şu anda da Libya'daki, genel olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki gelişmelerin sektörü olumsuz etkilediğini biliyorum. Bunu tüm arkadaşlarımızla değerlendirmek suretiyle tespitini bütün hesaplamalarıyla yapıyoruz. Bunlar bizi yıldırmayacak, yıldırmamalı. Bunlara aldırmadan yolumuza devam edeceğiz.''
Petrol fiyatlarının daha önce 170-200 liralara kadar dayandığını anımsatan Başbakan Erdoğan, ''Tabii ki olumsuz etkileri oldu ama sonra 50-60-70'lere kadar düştü. Şimdi yeniden bir yükseliş söz konusu. İnanıyorum ki tekrar şartlar normale dönecek ve bunun neticesinde istikrarı yakalayacağız'' dedi.
"8.5 yıl önceki sıkıntıları da biliyoruz"
Başbakan Erdoğan, sekiz buçuk yıl önceki sıkıntıların da bilindiğini ifade ederek, ''Sekiz buçuk yıl önce iş adamlarımızla, girişimcilerimizle, ihracatçımızla oturup konuştuğumuzda ne büyük sıkıntıların aktarıldığını da biliyoruz. Sekiz buçuk yıl boyunca sorunları çöze çöze bugünlere geldik, yükleri hafiflettik. Vergi yükünü, istihdam yükünü hafiflettik, teşvikler uyguladık. Aynı şekilde bu devam edecek, yükleri indirerek, hazır giyim sektörünün gücünü Türkiye'nin lokomotifi olarak muhafaza edeceğiz'' diye konuştu.
"Hükümet olarak, vazifemizi, sorumluluğumuzu biliyoruz"
Kurumlar Vergisi'nin 33'ten 20'ye düştüğünü ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Biz hükümet olarak vazifemizi, sorumluluğumuzu biliyoruz. Zamanı geldikçe, şartlar oluştukça adımlarımızı atıyor, üzerinizdeki yükleri hafifletiyoruz ama ben artık işverenlerimizden de şu kayıt dışı konusunda daha fazla hassasiyet bekliyorum. Eğer bu ülke güçlenirse biz sizlerden daha fazla vergi toplamanın gayreti içine girmeyiz. Dikkat edin, oranları düşürerek süreci devam ettiriyoruz ama şunu biliniz ki kesin söyleyemiyorum ama tahmini söylüyorum, bugün hala Türkiye'de yüzde 40-45 kayıt dışı var.''
Türkiye'nin petrol kuyularının, petrol yataklarının olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Sizlere gelecek bütün altyapı imkanlarını biz neyle yapacağız? Bizim tek kaynağımız var; vergi. Bu olursa yol olacak, bu olursa limanlar olacak, bu olursa suyu bulacağız getireceğiz. Bunlar olmadığı zaman siz ne nakliyenizi doğru dürüst yapabilirsiniz ne boyamanızı yapabilirsiniz ne de kalkıp dışarıdan gelen bütün ithalatçılara, 'İşte benim güzel ülkem bu' diyebilirsiniz. Bunların hiçbirini diyemezsiniz. Biz bu sürece girdik. Artık iftihar edebileceğiniz, gelenlerin gerçekten hayran olduğu bir ülke var. Bizler de gittiğimizde hayran hayran bunu anlatıyorlar bize. Kayıt dışı azaldıkça üzerinizdeki yükler çok daha hızlı şekilde azalacaktır.''
"Kayıt dışı çalışanları ne kadar kayıt altına alırsak inanın sorunları o kadar hızlı çözeriz"
Tekstil sektöründe bugün 2 milyon civarında çalışanın bulunduğunu, bunların sadece 350-400 bininin kayıt içinde çalıştığını anlatan Başbakan Erdoğan, ''Bunun farkındayız, biliyoruz ama katlanıyoruz. Kayıt dışı çalışanları ne kadar kayıt altına alırsak inanın sorunları o kadar hızlı çözeriz, ancak şartlar ne olursa olsun sektör geri gitmiyor, ileri gidiyor'' dedi.
2001 yılında Türkiye tekstil sektörünün dünya tekstil ihracatındaki payının 2,3 oranında olduğunu, 2009'da bu oranın kriz ortamına rağmen yüzde 3,4'e yükselerek, Japonya'nın üzerine yükseldiğini belirten Başbakan Erdoğan, ''Hazır giyimde dünya toplam ihracatının yüzde 3,4'ü Türkiye'den yapılırken, bugün o seviyeyi muhafaza ediyor, yüzde 3,5'luk payı elimizde tutuyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ihracat rakamlarında tekstilin kaydettiği gelişmenin dikkat çekici olduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan, şöyle dedi:
''2002'de tekstil ve hazır giyim sektörümüzün toplam ihracatı 12 milyar dolar. 2010 yılında 22 milyar dolara ulaştı. Tabii ki sektörün ihracat kalemleri içindeki payı önemli ölçüde geriledi; yüzde 34'ten yüzde 19'a düştü. Bu da bizim için hayırlı bir haber değil ama burada gayret, bizimle birlikte size düşüyor. Bu payı yeniden yükseltmemiz, 2023 hedeflerine bu sektördeki artışı da eklememiz gerek yor. İnanıyorum ki el birliğiyle, gönül birliğiyle çalışarak bunu yaparız. İstişare halinde, diyalog halinde 2023 vizyonunu gerçekleştiririz. Burada en büyük hedefimiz marka oluşturmak. Markanın bir prestij ve kimlik haline geldiği günümüzde, dünya pazarlarında markalarınızla yer alabiliyorsanız hem mevcut sorunları aşmak hem 2023 hedefini yakalamak amacıyla önümüzdeki 12 yılda millet olarak, ülke olarak en az 10 markayı oluşturmak zorundayız.''
"Benim Merkez Bankasına müdahale etme yetkim yok"
Başbakan Erdoğan, ''paradan 6 sıfırı atacağız'' denildiğinde ''enflasyon patlar'' denildiğini, ancak patlamadığını, tam aksine gerilediğini ve bugün yüzde 4,3 seviyesinde olduğunu söyledi. Enflasyonun Türkiye'de 3 haneli rakamları gördüğünü, ama bugünkü noktalara geldiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ama hala bir şeyleri kabullenemiyorlar. Hala enflasyon ile faizi ters orantılı olarak görme gayreti içinde olanlar var. Sebep netice ilişkisini görmek istemeyenler var. 'Faizi yükseltirseniz enflasyon düşer' Hayır, tam aksine faiz ile enflasyon doğru orantılıdır. Ben de bunu iddia ediyorum. Yaşadıklarımla iddia ediyorum. Eğer reel faizi daha düşük seviyelere indireceksek, bizim faizle enflasyonu at başı götürmemiz lazım. Bunu başarırsak o zaman göreceksiniz ki reel faiz çok daha düşük seviyeye inecek. Eğer bugün reel faiz Amerika ve Japonya'da 0,25, İsrail'de 2,3 ise bende niye 7, 8, 9 olsun? Biz de düşüreceğiz. Düşecek, düşmeli. Benim Merkez Bankasına müdahale etme yetkim yok. Ama arazide Merkez Bankası yok, ben varım. Halkın karşısında ben varım. Birisi faizden mutazarrır (zarar görmüş) olduğu zaman gidip Merkez Bankası'nın yetkililerini bulmuyor, beni buluyor. Hakaret ise bana hakaret ediyor, onlara hakaret etmiyor. Ben de düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum. 'İş dünyasının içinde sizsiniz, bankaya kredi için giden sizsiniz. Yeri geldiği zaman kredi vermeme noktasında da ne çileler çekildiği küresel finans krizi döneminde gördük.''
Başbakan Erdoğan, bu dönemde takınılan tavrın da görüldüğünü ve ''gün olacak, o zaman da kapınızda siz bulamadığınız zaman girişimciyi, kapı kapı tekrar dolaşmaya başlayacaksınız'' denildiğini hatırlatarak, şöyle konuştu:
''İşte bu bakımdan bizler bu ülkede parayı satarak zengin olan finans sektörüne uyarımızı yapmamız lazım. Biz emeği, ürünü satarak zengin olanlarla veya imkan sahibi olanlarla finans sektörünün dayanışmasını çok önemsiyoruz. Bunu adilane yapmak durumundayız. Adilane yapılırsa bu ülke hep birlikte kalkınır. İstikrarı bozmadan ekonominin dengelerini sarsmadan istikrarla Türkiye'yi büyütmeye devam etmek durumundayız. Bu olur mu, olur. İşte geldik devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü, şu anda yüzde 7. Bakın nereden nereye geldik.''

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Esenyurt Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni…


Değerli kardeşlerim, artık sayılı günlere giriyoruz. Değerli kardeşlerim, artık 39 günümüz kaldı. Çok çalışacağız ve 12 Haziran'da inşallah sandıkları AK PARTi ile patlatacağız. Ve bu yeni dönemin adında ileri demokrasi var, bu yeni dönemin adında temel hak ve özgürlükler var. Bu yeni dönemin adında çıraklık geride kaldı, kalfalık geride kaldı, ustalık dönemi var.
Sevgili kardeşlerim; çıraklığı bile olmayanların kalfa olması mümkün mü? Kalfa olmayanların usta olması mümkün mü? Onları sadece kurusıkı attığını görürsünüz. Nitekim şu anda yaptıkları da bu.
Değerli kardeşlerim; inşallah sizlerle 12 Eylül'de bir adım attık. Bu 26 maddelik bir Anayasa paketinin değiştirilmesiydi. Türkiye tarihinde önemli bir Anayasa değişikliğini halkının önüne getirdi, AK PARTi halkına geldi. Ve halkımız da bize yüzde 58'le evet dedi. Burada gerçekten çok büyük payınız oldu, çok emek verdiniz, çok gayret ettiniz, koştunuz didindiniz, kapı kapı dolaştınız ve o dönemde dikkat edin Partimiz devamlı kapatılıyor diye feryat edenlere gelin bunu engelleyelim dedik. Kimdi onlar? BDP. Sürekli kapanıyor, sürekli kapanıyor. Peki, gel kardeşim engelleyelim bunu. Meclis'e gelmediler, oy vermediler. Ve ne yazık ki bizim içimizden de bazı arkadaşlar, şimdi onlar MHP'de biliyorsunuz, onlar da bu oyuna geldiler. Ve zaten biliyorsunuz kampanyayı da beraber yürüttüler. CHP-MHP-BDP beraber yürüttüler. Ama milletim onlara sandıkta gerekli dersi verdi. Neyle? Yüzde 58'le evet dedi bu pakete. Şimdi milletim diyor ki bu yeterli değil. Anayasanın tamamını değiştirelim. Evet mi? Evet mi? Evet mi? Ve şimdi de sivil toplum kuruluşları hazırlıklar yapıyor, siyasi partiler hazırlıklar yapıyor, aydınlarımız hazırlıklar yapıyor. Ama hepsinden öte halkımız hazırlık yapıyor. Ve şu anda halkımızla oturup bu konuşuluyor. Ve yeni Anayasa, halkın tam manasıyla anlayacağı dille yazılacak bir Anayasa. Böyle bir Anayasa'nın hazırlığı ve daha küçük bir Anayasa, teferruata boğulmayan, tecrübeyle bugüne kadar olan tüm deneyimleri kapsayan bir Anayasa ve bununla beraber inşallah arzu edilen tablo Parlamento'da oluşması halinde Parlamento'da, eğer halka gidebilme imkanı olursa, halka gitmek suretiyle inşallah bu adımı atacağız. Şimdi Esenyurt'un vereceği oylar çok önemli. Onun için sizin mührünüz çok önemli. Söz sizde, karar sizde, mühür de sizde. Öyleyse şimdiden başlıyoruz. Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün eş, dost, ahbap, komşu hepsini dolaşmaya evet mi? Durmak yok... Durmak yok... Ben Türkiye'yi dolaşıyorum, ilçeleri dolaşıyorum. Tüm arkadaşlarım ilçe ilçe, köy köy dolaşıyorlar, aynen sizler de dolaşıyorsunuz, ben size inanıyorum. Çünkü bu hareket sadece kardeşinizin, Tayyip Erdoğan'ın hareketi değil. Biz yola çıkarken milletle çıktık, rotayı siz çizdiniz, sizin çizdiğiniz rota istikametinde yürüyoruz. Ve inşallah bundan sonra da milletin rotası istikametinde bu hareket yürümeye, büyümeye devam edecek.
Sevgili kardeşlerim; bu harekette çeteler yok, bu harekette mafya yok, bu harekette karanlık güçler yok. Bu hareket çetelerin karşısında, bu hareket mafyanın karşısında, bu hareket karanlık güçlerin karşısında. İşte gerçekler ortada. Bakınız yola çıkarken ileri demokrasi dedik, temel hak ve özgürlükler dedik. Ve şu ana kadar bunun mücadelesini verdik. Her geçen gün daha iyiye gidiyor muyuz? Her geçen gün daha iyiye gidiyor muyuz? Bilesiniz ki yarınlarımız, bugünlerden daha iyi olacak.
Sevgili kardeşlerim, 4 tane temel taş dedik; eğitim, sağlık, adalet, emniyet. Eğitimde attığımız adımları biliyorsunuz. Sevgili kardeşlerim, her öğrenciye ücretsiz kitap demiştik. Bütün yavrularımız ilköğretimde, ortaöğretimde kitaplarını sıralarının üstünde buluyor mu? Biz bulamadık, biz teksir kağıtlarıyla okuduk. Öğretmenimiz anlatır, biz yazardık. Zaten kırtasiyecilerde, kitapevlerinde kitabı bulamazdınız. Parası olmayanı bırakın, parası olan da bulamazdı. Ama şimdi birinci hamur kağıttan kitapları hazırlatıyoruz, yavrularımızın sıralarının üstüne bu kitapları koyuyoruz. Niye? Sosyal devlet olmanın gereği bu ve bunu yaptık. Şimdi yeni bir dönem geliyor ey Esenyurt. Şimdi akıllı tahtaya geçiyoruz, kara tahta dönemini kapatıyoruz. 4 yılda Türkiye'de akıllı tahtanın girmediği derslik kalmayacak.
Şu anda 163 bin dersliğimiz var, 163 bin. Sevgili kardeşlerim, biz geldiğimizde dersliklerin öğrenci adedi 70, 80, 100 buralara varıyordu, öyle mi? Benim okuduğum sınıf 72 kişilikti, böyle bir sınıfta okudum. Ama şimdi Türkiye ortalaması ne oldu biliyor musunuz? 31. Daha da aşağıya düşecek, daha da aşağıya düşüreceğiz. Niye? Modern dünya, ilmin tahsilinde hangi imkanlara sahipse, benim ülkem de aynı imkanlara sahip olacak. İşte akıllı tahtaya şimdi giriyoruz. Niye? İstiyoruz ki öğrenci, sınıfta teknolojinin, ileri teknolojinin ne imkanı varsa bunu yakalasın. Bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı ve akıllı tahtalar bütün dersliklerde olacak 4 senede. Ama bu 4 sene içinde de bütün yavrularımıza elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Ne demek bu? IPad'i biliyorsunuz değil mi? IPad gibi bir elektronik kitap vereceğiz. Ve bütün müfredat onun içinde olacak, onun içinde olacak. Ve çocuklarımız gerekirse kitapları bile taşımaya ihtiyacı olmayacak, ona bile ihtiyacı olmayacak. Ama yine de diyoruz ki kitaptan kopmayalım, onun yanında kitabını da muhakkak yine verelim, böyle bir döneme hazırlanıyoruz. Çünkü AK PARTi'nin iktidarına bu yakışır da ondan. Hazırlıklarımız tamam. Şu anda süratle ihale dönemine giriyoruz, ihalesini yapacağız ve ardından da hemen üretimi başlayacak. Ve bu üretimle de inşallah geldikçe okullarımızı donatmaya başlayacağız.
Sevgili kardeşlerim; bununla kalmadık. Okullarımızın sayısını artırıyoruz, dersliklerimizin sayısını artırıyoruz. Ve diyoruz ki sakın ha, kimse fakirlikten dolayı ben çocuğumu okula gönderemiyorum demesin. Bakınız, şu anda biz sosyal güvencesi olmayan ailelere ne veriyoruz? İlköğretimde değerli kardeşlerim, erkek öğrenciye şu anda 35 lira veriyoruz, kız öğrenciye 45 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz. Bakın nereden nereye. Kaç çocuğunuz olursa olsun fark etmez, hepsine veriyoruz. Bitmedi. -Mehmet Polat anladım- Ve bitmedi, yola devam ediyoruz. Niye? İstiyoruz ki üniversitelerimizdeki öğrenciler de farklı olsun, bizden önceki iktidarlar ne veriyordu? Üniversite öğrencisine 45 lira veriyordu. Biz şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, müracaat eden herkese veriyoruz. Müracaat eden herkese. Kitapta fakir-zengin ayrımı yapıyor muyuz? Kim gelirse gelsin hepsine veriyoruz. Burs, kredide de müracaat eden her öğrenciye biz burs ve kredi verdik. Geçen yıl verdiğimiz sayı 900 binin üzerine çıktı, değerli kardeşlerim 900 binin üzerine. Şimdi çıkmış Bay Kemal... Diyor ki, biz diyor her aileye 600 lira vereceğiz. İnandınız mı? Şöyle arka taraflar inandınız mı? İnandınız mı? Değerli kardeşlerim, bakınız onun söylediğini aslında biz şu anda yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz? Bakınız, şimdi her öğrenciye düşünün, verdiğimiz rakam bu. Her burs müracaatını yapana 240, 150 lira da Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa, oradan beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390. Özürlü aile ise, özürlü ailelere biliyorsunuz bakım parası olarak ne veriyoruz? Asgari ücret veriyoruz, asgari ücret özürlü ailelere veriyoruz. Ya zaten senin verdiğin o parayı biz burada veriyoruz, kitapta veriyoruz. Bunun yanında sosyal güvencesi olmayanlara ayrıca 150 lira nakit olarak maaş veriyoruz, bu da var, erzak veriyoruz, yakıt yardımı yapıyoruz. Bunları şöyle saymaya başladığımız zaman zaten bu rakam 1250, 1300, 1400, 1500'e doğru yürüyor. Hepsini koy bir tarafa, sevgili kardeşlerim, her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor. 18 yaşına kadar. Her şey sağlamda mı?
Ah benim değerli kardeşlerim, bununla da kalmadık. Şu anda Türkiye'de üniversitesi olmayan ilimiz kaldı mı? 81 vilayetin tamamına üniversitemizi artık açtık. Niye? Anneler çocuklarını gerekirse kendi ilinde üniversite eğitimini almasını sağlasın. Ve birkaç yıl içerisinde artık 81 vilayetin tamamında fakülte sayıları da artacak, meslek yüksekokulu, yüksekokul sayıları da artacak. Dolayısıyla, benim Ağrılı kardeşim, Ardahanlı kardeşim, Iğdırlı kardeşim, Muşlu kardeşim, Karslı kardeşim oralardan çıkıp da buralara gelmeyecek, orada okuyacak. Çünkü imkanları biz onların ayaklarına götürüyoruz daha ucuza. Ve anne şefkatinden, merhametinden uzak kalmayacak, bunları başarıyoruz, bunları başaracağız. Ve sevgili kardeşlerim, bütün bunlar başarılırken, bütün bunlar başarılırken hiçbir zaman halkımızdan kopmadık, kopmayacağız. Eğitimde bu kararlılığımız devam edecek.
Peki sağlıkta ne yaptık? Sağlıkta işte az önce söyledim, Her doğan genel sağlık sigortasıyla doğuyor, değil mi? Ama bitmedi, eskiden hastanelere nasıl gidiyorduk? Nasıl gidiyorduk Allah aşkına? Şöyle bir zaman tünelinde geriye doğru gidelim. Ahh ahh ben bir sigortalıydım. Bay Kemal de SSK'nın Genel Müdürüydü. Ah ah değerli kardeşlerim... Değerli kardeşlerim, sabahın erken saatinde hastaneye gider, ne verirlerdi bize? Bir numara. O numarayla bekle. Tabi sıran gelirse doktor bey'in yanına girersin. Doktor bey ne yapar? Muayenehaneyi adres gösterir. Muayenehaneye gidersin, orada ne var? "Money", Napolyon. Parayı verdin verdin, vermedin hak getire. Ver bir aspirin gönder. Edep buydu. Değerli kardeşlerim, bir reçete verir sana, gidersin hastanenin eczanesine, ilacın yarısı var yarısı yok. Diğerleri ne olacak diye sorduğunda, oradaki eczacı da sana der ki onu da git eczaneden satın al. Ya ben SSK'lıyım, benim maaşımdan her ay para kesiyorsunuz, her ay maaşımdan kesiyorsunuz, bana bunu verin. Yok o ilaç kardeşim diyor sana. Değerli kardeşlerim, biz bu dertle büyüdük, bu dertle bütün ailelerimiz gelişti, yaşadık. Bunu bildiğimiz için dedik ki Sayın Kılıçdaroğlu'nun azabına, gazabına bu milleti daha fazla mahkum etmeyelim.
Değerli kardeşlerim, ne oldu? Geldik dedik ki biz hastaneleri birleştireceğiz. Bu CHP ne dedi biliyor musunuz? Yapamazsınız dedi. Meclis'te oluyor bunlar. Kılıçdaroğlu da yapamazsınız diyenlerden. Olmaz diyorlar, SSK işçilerindir diyorlar. Çünkü bunlar tamamıyla popülist bir siyaset yaptıkları için işlerine bu geliyor. Biz dedik ki olur olur bal gibi olur. Oldu mu? Hastaneler birleşti mi? Dedik ki koordinatör olacak devlet, yani vakıf hastaneleri de, özel sektör hastaneleri de halkımıza hizmet verebilir. Biz onlardan da hizmet alımı yapabiliriz dedik. Değerli kardeşlerim, şimdi istediğiniz de özel hastanelere de gidebiliyor musunuz? İstediğiniz eczaneden ilaçlarınızı alabiliyor musunuz? Zaman zaman eczanelerde çay falan içtiğiniz de oluyor mu? Çünkü yoksa ilaç, hemen eczacı kalkıyor ne yapıyor, depoya telefon ediyor. Olmayan ilaç anında kuryeyle geliyor. O arada da bazı eczanelerden öğrendim ki, diyorlar gelen vatandaşımıza orada çayımızı da ikram ediyoruz. Bakın nereden nereye. İşte bu modern Türkiye'nin yüzü. Buna bizimle ulaştı modern Türkiye. Kılıçdaroğlu'yla değil. Kılıçdaroğlu hayır dedi, biz evet dedik. Biz sizinle gurur duyuyoruz.
Bakınız, Sayın Kılıçdaroğlu SSK'nın başındayken değerli kardeşlerim, SSK'nın başına geldiği ana kadar SSK iyiydi. Batmıyordu, zarar falan yoktu. SSK buna devredildi, devamlı batmaya başladı. Geri geri geri, 8 yıl orada Genel Müdürlük görevinde kaldı, batırıyordu, SSK'yı tamamen iflas, yani batmıştı aslında, çok kötü bir yönetim ve baktı ki bu işi artık götüremiyorum, siyasete girme kararı verdi. Siyasete girme kararı verdiği zaman merhum Ecevit'e müracaat etti. Merhum Ecevit, herhalde ola ki bunun çok başarısız bir bürokrat olduğunu bildiği için bunu veto etti, aday yapmadı. Ama Sayın Baykal bu oyuna geldi. Ve Sayın Baykal bu oyuna öyle bir gelişme geldi ki, biliyorsunuz aslında Sayın Kılıçdaroğlu, gerçek manada bir Genel Başkan değildi. Sayın Kılıçdaroğlu, bir kaset Genel Başkanıdır, kaset. Skandal kaset, bununla gelmiştir.
Bakınız değerli kardeşlerim, şu anda Cumhuriyet Halk Partinin Muğla Milletvekili Adayı bir DGM eski savcısıdır. İddianamesinde ne yazıyor? 21 Mayıs 2003. Diyor ki, o dönemde Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. İddianame, sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor: Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir yüktür diyor, kurumlar iyi yönetilmemektedir diyor. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur diyor. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Değerli kardeşlerim, bunu diyen kim? Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili Adayı eski emekli DGM savcısı iddianamesinde bunu söylüyor, ben söylemiyorum. Buyurun, Sayın Kılıçdaroğlu hadi git anlat. Git konuş bakalım ne diyecek sana? Yoksa emekli savcı bu iddianamesini geri mi alacak? Bunlar bu.
Bitmedi, merhum Ecevit'le ilgili olarak bize kalkıp laf atıyor da, Sayın Kılıçdaroğlu onu git yanındaki Ankara adayın Sinan Aygün'e anlat. Bu ülkeyi yönetemiyor, artık melekelerini kaybetti, idareden acizdir diyerek suç duyurusunda bulunan Sinan Aygün'le ilgili onu nasıl aday yaptın git sen onu onunla konuş. Bunlar böyle ve şu anda biliyorsunuz CHP Genel Merkeziyle adeta Silivri arasına bir tünel kazıldı. Bunların mahareti bu. Biz Kanal İstanbul'u hazırlıyoruz, onlarda o tür tünelleri hazırlıyorlar, aradaki fark bu.
Sevgili kardeşlerim; sağlıkta adımlarımızı hızla atmaya devam edeceğiz. Ve benim halkım, kimseye muhtaç durumda olmayacak. Bakınız şu anda Anadolu'nun en ücra köşesinde, dağlarda paletli ambulanslar var, paletli ambulans. Olur ya, normal araç çıkamaz, oraya paletli ambulanslar çıkıyor. O da olmuyor, helikopter ambulanslar çıkıyor. İşte geçen Gümüşhane'deydim ve Gümüşhane'de yanıma bir yavruyu getirdiler. Gümüşhaneli misiniz? Allah iyiliğinizi versin. Gümüşhane'de yanıma bir yavruyu getirdiler, Semih 11 yaşında. Fakat Semih 6 yaşından bu yana böbrek diyalizi, sıkıntı ve tabi artık yavru zor durumda. Böbrek arandı arandı arandı, en sonunda Zonguldak'ta bulundu. Tabi olması gereken ne? Aile Semih'le beraber Ankara'ya gidecek, böbrek de Zonguldak'tan Ankara'ya gelecek, bunlar an meselesi. Ve bizim biliyorsunuz 2 tane şu anda jet ambulansımız var. Jet ambulansımızın bir tanesi aileyi Trabzon'dan aldı, Ankara'ya götürdü. Diğer jet ambulansımız da böbreği Zonguldak'tan aldı Ankara'ya getirdi. Ve Ankara'da operasyon yapıldı. Semihimiz sağlığına hamd olsun kavuştu. O gün sordum, Semih büyüyünce ne olacaksın dedim. Dedi ki, doktor olacağım. Bak dedim, sen de inşallah bu ellerinle şifa dağıtırsın. Şimdi iki de bir bir yerlere gidiyor, Kılıçdaroğlu, 2,5 yaşındaki Kübra'nın hesabını ver Recep diyor bana. Ya sen 2,5 yaşındaki Kübra'yı sana kim haberini verdi, nereden öğrendin bunu? Madem biliyordun da açlıktan bu yavru ölüyor, senin hiç vicdanın yok mu ya, sen yardım etseydin de onu bu açlıktan kurtarsaydın ya. İlla her yere devlet mi yetişecek? Kaldı ki bu yavrunun olduğu yerde CHP belediyesi var, bu belediye niye uzanmadı onlara. Ah ah işte bunlar bu kardeşim, bunlar bu. Bu CHP değil mi, bizim yavrularımıza belediyeler burs vermiyor muydu, gençlere belediyeler burs vermiyor muydu? Burs veriyordu. Ben de Belediye Başkanı olduğum dönemde İstanbul'da gençlere burs dağıtıyorduk. CHP ne yaptı? Kalktı bunu Anayasa Mahkemesine götürdü ve Anayasa Mahkemesine götürmek suretiyle bu burslar kaldırıldı. Gençler, gençler uyanın, bu CHP hiçbir zaman sizin yanınızda olmadı, olmayacak. Sadece bunlar gençleri istismar ettiler. Zira bunlar hep gençlerin üzerinden beslendiler. Gençleri yürütelim, gençleri koşturalım, gençlere molotof kokteyli attıralım BDP gibi, bunlar üzerinden beslendiler. Ben inanıyorum ki, benim halkım, benim milletim bu seçimde bu oyunu da bozacak. Bu oyunu bozmaya hazır mıyız? Eyvallah.
Değerli kardeşlerim; 3. adım... Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Şimdi size yeni bir şehir hastanesi yapıyoruz. Nerede biliyor musunuz? Olimpiyat Stadının yanında yapıyoruz. Devasa bir hastane. 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde dev bir hastane yapıyoruz. En ileri teknolojiyle donanımlı bir hastane. Yani buralarda çözüm bulamadığınız herhangi bir sıkıntı anında doğru buradan biniyorsunuz aracınıza buradan metrobüs... Metrobüslerimiz burada hazır değil mi? Biniyoruz oradayız. Zaten otobüsler var, doğru oradayız. Sıkıntı olduğu anda zaten ambulanslarımız emrinizde. Hemen bir telefon iş bitti, oradayız ve böylece bu hastanemizde yürüyen merdivenler gerek düz, gerek merdiven olarak hepsi emrinizde olacak. Temennimiz en ileri teknoloji. Bütün MR'la, ültrasonografisiyle aklınıza ne gelirse, robotlarıyla her şeyiyle, böyle bir teknolojiyle bir hastane bu yakada olacak, bir diğer hastane de Anadolu yakasında olacak. İki tane şehir hastanesini inşallah İstanbul'umuza kazandıracağız.
Sevgili kardeşlerim; adalet aynı şekilde, emniyet aynı şekilde ve ulaşım... Sevgili kardeşlerim, Cumhuriyet tarihinde 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı. Şimdi ise biz, şu 8 senede 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yaptık, bizim farkımız bu, 13 bin 600 kilometre ve bu bitiyor. Ama kalmayacak bununla. Hedefimiz şimdi nedir? Hedefimiz inşallah, 2023'e de 15 bin kilometre bölünmüş yol yapacağız.
Bakınız 500 bin konut dedik. Ne dedi bu CHP? Olmaz dedi. Biz dedik olur olur bal gibi olur. Ne oldu? Şu anda 490 bindeyiz inşaatlar. Bunun 350-360 binini sahiplerine teslim ettik. Ayrıca İstanbul'da KİPTAŞ sürekli konut üretiyor, burada da ayrıca devam ediyor. Çünkü AK PARTi iktidar olarak yerelde, genelde bu. Bizde sosyal devlet anlayışı yerelde de, genelde de hakim.
Değerli kardeşlerim; şimdi bakın 2. bu 500 binde ne var biliyor musun? Dar gelirli, yoksul bu aileler için bir adım atıyoruz şimdi. Nedir o? Özellikle evlenemeyen imkansızlıkları sebebiyle ailelere çeyizinin bir kısmını da biz temin edeceğiz. Beyaz eşyası, televizyonu vesairesi. Bunları biz temin edeceğiz mobilyasıyla ve bunu da biz aynen yine o dairesinin üzerine ilave edeceğiz. Bunu 20 yıl veya daha üzeri bir taksitlendirme yapacağız ve bunu ayda 100-120 lira gibi bu kadar basit bir taksitle de ödeyecek. Ve böylece ortalama 50 metrekare gibi bir dairedir bunlar, bu daireleri yapacağız ve böylece sefaletten inşallah refah devletinin içerisinde halkımızı göreceğiz, bunu yapacağız. Ve biz bugüne kadar verilen sözlerin hepsini nasıl yerine getirdiysek, bundan sonra da aynı şekilde yerine getireceğiz. Yani değerli kardeşlerim, bu diğer siyasi partilerin söyleyip de yerine getiremedikleri değil, biz yapmışız. Yani biz yapmıştık, yaptık, yapıyoruz, şimdiyse yapacağız bunu konuşuyoruz. Aramızdaki fark bu. Ama diğerleri sadece AK PARTi ne verdiyse biz 5 katını vereceğiz diyorlar. AK PARTi ne verdiyse biz 3 katını vereceğiz diyorlar. Bunlara biz çok alıştık, karnımız tok bunlara, karnımız tok. Biz dedik ya, 8 sene SSK'nın Genel Müdürlüğünü yapamadın, Türkiye'yi nasıl yöneteceksin?
Değerli kardeşlerim; şimdi ise Kanal İstanbul olayını konuşuyoruz. Diyor ki, çılgın projeleri bırakın diyor, akıllı projeleri konuşalım. Burada insan yok diyor. Kanal İstanbul'da nasıl insan olmaz? Haa anladım, animasyon vardı ya, o animasyonda insan yoktu doğru. Orada Kanal İstanbul'da gemi yüzüyordu. Sonradan düşündük, gemi yerine orada bir insan yürütseydik acaba nasıl olurdu diye. Fakat inanın, insan yürütsek o zaman da ne derdi biliyor musunuz Bay Kılıçdaroğlu? Bu insan yüzmeyi bilmiyor derdi. Bunların mantığı bu, anlayışı bu. Çünkü yaptığınıza bakmıyor, bizim yaptıklarımız teminatımız.
Bakınız, göreve geldik, Türkiye'nin kamu net borç stoku neydi biliyor musunuz? Ahh kardeşlerim ahh, milli gelirin yüzde 61'i borç stokuydu. Ama şimdi yüzde 25'e düştü, bak nereden nereye. 61 nerede, 25 nerede. Geçiyorum, devlet yüzde kaç faizle borçlanıyordu biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, yüzde 63 faizle borçlanıyordu. Şimdi devlet yüzde kaç faizle borçlanıyor? Yüzde 7. Kimin cebinden çıkıyordu bu faizler? Halkımın cebinden çıkıyordu. İktidarda kim vardı? MHP vardı, DSP vardı, ANAP vardı. Ahh benim kardeşim, bu MHP'nin, bu DSP'nin, bu ANAP'ın iktidarında IMF'ye devamlı borçlandılar, 30 milyar dolar borç aldılar. Bize ne kadar borçla devrettiler biliyor musunuz? 23,5 milyar dolar borçla devrettiler. Ödedik ödedik ödedik, şu anda dün itibariyle son geldiğimiz nokta 5,1 milyar dolar, yani 5 milyar dolara düşürdük. Onlar borçlandı, biz ödedik, onlar borçlandı, biz ödedik.
Bakınız, bunlar milliyetçiyiz diyorlar değil mi? Lafla milliyetçilik olmaz. Vatanı seviyorsan, üretiyorsan, gerçek manada ortada rakamların varsa çıkar konuş. İktidardın, 21 bankayı fona devrettiniz. 40 milyar dolar bu millete bedel ödettiniz. Biz geldik, şu anda küresel finans krizleri oldu. Bir tane fona devredilen banka var mı? Yok. Tam aksine koskoca Lehman Brothers batarken Amerika'da, bizde bir tane sigorta şirketi batmadı. Biz böyle bir iktidarız, bir tane banka batmadı. Ziraat Bankası onların iktidarında zarar etti, görev zararı dediler. Halk Bankası zarar etti, görev zararı dediler. Şu anda Ziraat Bankası da kazanıyor, Halk Bankası da kazanıyor, Vakıfbank da kazanıyor, hiçbirisinde zarar diye bir şey yok. Farkımız bu.
Değerli kardeşlerim; bakınız çok enteresan bir şey söylüyorum size. Şu anda hamd olsun onlar devleti yüzde 63'le borçlandırırken, şimdi yüzde 7'yle buraya düştü. Bakınız, enflasyon neydi? Yüzde 30. Şimdi enflasyon ne? Değerli kardeşlerim, işte açıklandı bugün. Yüzde 4,3, tek haneli rakamdayız. Nereden nereye. Bu bir canavardı değil mi? Bütün cebimizdeki canavardı, parayı sömürüyordu sülük gibi. Ama bu modern sülükleri biz sildik, attık. Artık bu evlerin bereketi oldu.
Değerli kardeşlerim; bakınız, benim çiftçime Ziraat Bankası yüzde 59 faizle kredi veriyordu. Şimdi Ziraat Bankası yüzde 5 faizle kredi veriyor. Bu mu adalet, yoksa MHP'nin, DSP'nin, ANAP'ın yaptığı mı adalet? Nereden nereye geldik. Halk Bankası yüzde 47 faizle esnafa kredi veriyordu, yüzde 47. Şimdi o da yüzde 5 faizle veriyor, yüzde 5 de biz sübvanse ediyoruz. Bak nereden nereye geldik. Esnafı onlar sömürdüler, biz ise bereket getirdik. Aramızdaki fark bu.
Sevgili kardeşlerim; aynen bu hızda devam edeceğiz. Durmak yok, yola devam. Bakınız, sizlerle bugün bu güzel havada, bu anlamlı havada, bu demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde diyorum ki şu 39 günü iyi değerlendirelim, koşalım, koşturalım. Ben şu komşulara gitmemiştim, onlara da gitseydim demeyelim, hepsine gidelim. Gidelim anlatalım, anlatalım. Çünkü yüz yüze anlatacağız, propagandayı böyle yapacağız, çalmadık kapı bırakmayacağız. Hepimizin akrabası var, komşusu var hepsine gidelim. Ve sevgili kardeşlerim, bilesiniz ki bizde ayrım yok. Biz belli bir bölgenin partisi değiliz. Biz sadece sahillerin partisi değiliz. Biz 780 bin kilometrekarenin partisiyiz. Vatan topraklarının partisiyiz. Onun için 14 Ağustos 2001'de yola çıkarken biz ne dedik? Tek millet dedik. Niye tek millet? Çünkü millet kavramı o kadar geniş ki, bunun için de Türk'ü var, Kürt'ü var, Azeri'si var, Roman'ı var, Boşnak'ı var, Gürcü'sü var, Laz'ı var, Arnavut'u var aklınıza ne geliyorsa. Türkiye'deki tüm etnik unsurlar bu millet kavramının içinde var. Onun için ne diyoruz biz? Tek millet diyoruz. Ardından bir şey daha diyoruz. Nedir o? Tek bayrak diyoruz.
Sevgili kardeşlerim; Esenyurt bir çeşnidir. Esenyurt farklılıkların zenginleştirdiği bir ilçemizdir. Esenyurt'u kim ilçe yaptı? Soruyorum kim ilçe yaptı? Biz ilçe yaptık. Çünkü Esenyurt'un geçmişini iyi biliriz. Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum o dönemlerini iyi biliriz. Ve hamd olsun şu anda AK PARTi Belediyesiyle Esenyurt modern bir ilçe olmanın hazzını tadıyor, daha da iyi olacak, daha da güzel olacak.
Sevgili kardeşlerim; bakınız şimdi burada bir şey söylüyorum. Şu bayrağımızın kırmızı rengi şehit kanlarımızın rengi değil mi?
Değerli kardeşlerim, hilal bizim bağımsızlığımızın ifadesi değil mi? Yıldız, şehitlerimizi temsil etmiyor mu? Peki bu niçin birilerini rahatsız ediyor? Soruyorum neden, neden? Değerli kardeşlerim, onun için ne dedik? Tek bayrak dedik, tek bayrak. Üçüncüsü; 780 bin kilometrekarelik vatanın tamamı bizim, 74 milyonun. Onun için tek vatan dedik. Vatan toprakları üzerinde ameliyat yaptırmayız. Öyle mi? Soruyorum öyle mi? Soruyorum öyle mi? Değerli kardeşlerim, tek devlet dedik. Neden? Adil devlet ve bu adil devlet tüm imkanları, tüm gelirleri halkına adil bir şekilde dağıtan bir devlet. İşte bu ilkelerle yola çıktık ve biz Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Azeri'siyle, Arnavut'uyla, Roman'ıyla, Boşnak'ıyla, Arap'ıyla aklınıza ne geliyorsa tüm vatandaşlarımızı yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü anlayışıyla seviyoruz. Bizde mezhepçilik yok, bizde meşrepçilik yok, bizde sadece insan olmak var. İnsan her şeyin önünde, devlet arka planda. Önde insan, devlet insanın hizmetkârıdır, insan devletin hizmetkârı değil, bunu böyle bileceğiz ve bu yola da böyle devam edeceğiz.
Şimdi değerli kardeşlerim, hazır mıyız? Şöyle ellerinizi bir göreyim. Maşallah. Hani eller bir görelim. Bizim şarkımız var değil mi? Şarkımızı beraber söylemeye hazır mıyız? Hep beraber söylüyoruz. Ben söylüyorum, siz söylüyorsunuz, tamam? Buradan Beylikdüzü'ne geçeceğiz, Beylikdüzü duysun, Türkiye duysun. Güzel.
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye Büyüsün. Günümüz kutlu olsun, geleceğimiz hayırlı olsun, 12 Haziran milletimiz, Türk demokrasisi ve vatanımız için hayırlara vesile olsun diyorum. Kalın sağlıcakla.

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Büyükçekmece Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...


Bu azminiz, bu heyecanınız inanıyorum ki 12 Haziran'da yeni bir demokrasi bayramını, temel hak ve özgürlükler bayramını gerçekleştirmeye Türkiye'de muktedirdir. Siz 12 Eylül'de bunun kararını verdiniz ve yüzde 58'le Türkiye 26 maddelik bir Anayasa paketini Türkiye'de evvel Allah gerçekleştirdik. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, biz sizlerle gurur duyuyoruz.
Şimdi ise yeni bir döneme giriyoruz. Kalan eksikleri gidereceğiz. Biliyorsunuz çıraklık dönemini 2002-2007 arasında tamamladık. Kalfalık dönemini 2007-2011 arasında tamamladık. Şimdi artık ustalık dönemine giriyoruz. Hani Mimar Sinan'ın Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, Edirne Selimiye benim ustalık dönemimin eseridir dediği gibi, bizler de bu iktidar süreçlerimizi aynen bu şekilde vasıflandırdık ve bu şekilde durmak yok... Aynen yola devam. Ve Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün, istikrar sürsün...
Sevgili kardeşlerim; ne varsa istikrarda var, ne varsa güvende var. İstikrarın olduğu ülkeye dünya gelir, güvenin olduğu ülkeye dünya gelir. Bunların olmadığı yere kimse gelmez. İşte bizim iktidarımızdan önce Türkiye'ye kimse geliyor muydu? Geçmişe bakın, uluslararası yatırımın yılda giren 1 milyar doları geçmiyordu. Ama dönemimizde hamd olsun 1 yılda 22 milyar dolarlık yatırımın olduğu dönemi gördü Türkiye. Neden? Çünkü güven vardı Türkiye'de. Güven olmasa kimse gelmez ve şimdi tekrar o rakamları uluslararası finans krizlerine rağmen, biraz düşüşler olmasına rağmen yeniden yakalayacağız. Peki nasıl olacak Sayın Başbakan söyler misin? Söyleyeyim. Bakınız, biz iktidarı MHP-DSP-ANAP'tan aldık. O zaman IMF'nin kapısında kuyruktular. 30 milyar dolar borç aldılar, 30 milyar dolar. Ve bize 23,5 milyar dolar borçla devrettiler. Ödedik ödedik ödedik, dün itibariyle 5,1 milyar dolara düşürdük. Onlar borçlandı, biz ödedik. Şimdi diyorlar ki biz milliyetçiyiz. Sevsinler sizin gibi milliyetçiyi.
Bakınız, Merkez Bankası bizim milli bankamız değil mi? Merkez Bankasının da döviz rezervi neydi biliyor musunuz biz geldiğimizde? 27,5 milyar dolar. Bunun yarısı da işçi döviziydi. Sevgili kardeşlerim, 27,5 milyar dolardan şimdi neredeyiz biliyor musunuz? 93,3 milyar dolardayız. Şimdi Bay Kemal ne diyor biliyor musunuz? Hazine'deki, Merkez Bankasındaki bu paralara sulandı. Nasıl olsa diyor para bol, eee? Buradan herkese 600 lira dağıtacakmış her ay. Sayın Kılıçdaroğlu, senin bu yaptıklarını biz zaten fazlasıyla yaptık, yapıyoruz. Bakınız, şu anda her ay sosyal güvencesi olmayana 150 lira veriyoruz. Bunun yanında her öğrenciye ilköğretimde, ortaöğretimde kitapları ücretsiz veriyoruz. Erzak yardımını yapıyoruz, özürlü ailelere asgari ücret ödüyoruz özürlüye bakım için ödediğimiz para bu, asgari ücret ödüyoruz. Yani onun ailelere yaptığı yardımı biz özürlüye veriyoruz, şu anda veriyoruz biz. Ve burs, kredi geldiğimizde 45 liracık veriliyordu. Şimdi biz 240 lira öğrenciye burs veriyoruz, 240 lira. Kredi Yurtlar Kurumundaysa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Mastır öğrencilerine 420 lira veriyoruz. Doktora öğrencilerine değerli kardeşlerim 750, bakın buradayız. Bu destekleri veriyoruz ve şu anda bunların ortalamasını aldığınız zaman zaten rakam 1000 liranın çok çok üstünde. Biz bunları yaparken, CHP ne yaptı biliyor musunuz? Belediyelerin öğrencilerimize verdiği burslar vardı ya, bu bursları aldı Anayasa Mahkemesine götürdü, Anayasa Mahkemesine. Ve Anayasa Mahkemesi de bu bursları iptal etti, iptal etti. Ve düşünebiliyor musunuz, on binlerce öğrenci bu imkanı kaybetti. Ey Kılıçdaroğlu, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi 50 bin öğrenciye bu şekilde burs veriyordu ve bunlar karşılıksızdı. Ne dedi bunlar? AK PARTi iktidarı sadaka dağıtıyor dedi, dedi mi? Sevgili kardeşlerim, bunlar sadakanın ne anlama geldiğini bilmiyor. Devlet sadaka dağıtmaz, zengin sadaka dağıtır. Sağ elin verdiğini sol el görmez. Devletin bu yaptığı görevidir, bunu Anayasa ona yüklüyor, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin görevi budur. Sosyal devlette devlet olarak arayacaksın, bulacaksın fakiri fukarayı, garibi gurebayı, ona ulaşacaksın.
Ben, Valiler Toplantısında vali arkadaşlarıma şunu söyledim: Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ında "Kocakarı ile Ömer" şiiri vardır. İsmi aynen böyle. Onu okuduğunuz zaman ihtiyar ninenin Hazreti Ömer'i nasıl sorguladığını görürsünüz, onu orada dillendiriyor. Tıpkı Ömer gibi arayıp bulacaksın, Ömer gibi arayıp bulmakla kalmayacaksınız vali arkadaşlarım, sevgili kaymakamlar, belediye başkanlarımız kalmayacaksınız. Ya? İcabında onun erzakını sen bizzat götüreceksin, göndereceksin. Bununla da kalmayacaksın, evinde sobası yoksa sobasını alacaksın. Yakıtı yoksa yakıtını vereceksin. Niye? Çünkü biz öyle bir medeniyetin çocuklarıyız ki, o medeniyette bunları arayıp bulmak bizim boynumuzun borcudur. Şimdi çıktı diyor ki, Başbakan 2,5 yaşındaki Kübra'yı diyor gördü mü? Sayın Kılıçdaroğlu, ben görmemiş olabilirim, doğru. Peki sen ne güne kaldın, sen gördüysen sen niçin ona destek vermedin? Kaldı ki, öğrendim 2,5 yaşındaki Kübra'nın hangi yerde oturduğunu. Öğrendim ki CHP'li bir belediyenin olduğu yerde.
Peki Sayın Kılıçdaroğlu, Gümüşhaneli Semih'i sen duydun mu? Diyaliz rahatsızlığı olan Semih'i duydun mu? 11 yaşında. 6 yaşında diyaliz hastası olmuş. Ve olay bize geldi. Böbrek araştırdık, Zonguldak'ta bulduk. Biliyorsunuz bizim 2 tane şu anda jet ambulansımız var. Bir ambulansımızla Trabzon'dan anneyi, babayı, Semih'i aldık. Bir ambulansla da böbreği Zonguldak'tan aldık ve Ankara'da aynı anda bunlar buluştular ve operasyon Ankara'da gerçekleşti. Şu anda sağlıklı olan Semih var, 11 yaşında. Sayın Kılıçdaroğlu bundan haberin var mı? Bunu niye görmüyorsun? Binlerce, on binlerce Semihleri niye görmüyorsun? Binlerce, on binlerce kapısı çalınan fakir fukarayı niye görmüyorsun? Erzak dağıtıldığı zaman da kalkıp sandık arıyorsun. İnsaf insaf, kendine gel. Sen kendine gelmezsen milletimiz de 12 Haziran'da kendine getirir.
Zaten Kılıçdaroğlu Genel Başkan değil, Kılıçdaroğlu biliyorsunuz skandal kaset başkanı, skandal kaset. Başarısız bir Genel Müdürdür. SSK'da Genel Müdür, çok enteresandır ve şimdi size burada kendisinin milletvekili adayının, savcı, ama burada yanımda bir iddianamesi var. İddianameden özet; CHP Muğla Milletvekili Adayı DGM eski savcısı 21 Mayıs 2003 tarihli, biliyorsunuz değil mi meşhur o Neşter operasyonu vardı ya, o Neşter operasyonundaki iddianamesinde bakın ne diyor? O dönemde Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. İddianame sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor, bunu ben söylemiyorum, kendi milletvekili adayı, eski DGM savcısı söylüyor. "Sosyal güvenlik kurumları, devletin sırtında bir yüktür. Kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur." Sayın Kılıçdaroğlu bak ne diyor, yolsuzluk diz boyudur diyor. Sen Genel Müdürsün dikkat et. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Şu anda bu savcı kendisinin Muğla Milletvekili Adayı. İnanın herhalde Kılıçdaroğlu'nun böyle bir iddianameden haberi yoktur. Olsa aday yapmazdı büyük ihtimalle. Fakat şimdi tutturmuş, bak diyor siz bana verin bu görevi, ben geleyim, eee? Geldikten sonra kendisi de, Bahçeli de ikisi de diyor ki bu dünyayı ona dar edeceğiz diyor. Neymiş, dar edecekleri neymiş? Yolsuzluk dosyalarının hepsini ortaya koyacakmış. Senin elini bağlayan mı var? Bak ben 8,5 yıldır Başbakanım. Niye bugüne kadar bu dosyaları çıkarmadın ortaya? Çıkar bunları, süreç başlamış olsun, niye bunları çıkarmıyorsun? Sana bu millet zaten iktidar vermez. Aynı şeyleri İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkan Adayıyken Kadir Beye de söyledi. Kardeşim, hadi benim şu anda dokunulmazlığım var, Kadir Bey'in dokunulmazlığı yok, niçin onun dosyalarını ortaya koymuyorsun, koy. Bir tane dosya koyabildi mi? Kardeşlerim, bunlar dürüst değil, bunlar samimi değil. Söylüyorum, hodri meydan diyorum, Bahçeli de senin gibi konuşuyor, sen de. İkiniz bir araya gelin, bu dosyaları çıkarın, nerede hangi dosya varsa koyun ortaya, koyun. Olmayan şey konulmaz ki.
Bak söyleyeyim sizlere, bunların hepsi bir araya gelse, atalarımızın güzel bir lafı var, "kırk çürük yumurtadan bir sağlam yumurta etmez." Olay budur. Bunlar çürük yumurta, bunlardan sağlam yumurta çıkmaz. Ben rakamlarla konuşuyorum, ama onlar neyle konuşuyor merak ediyorum.
Bakınız, göreve geldik, kamu net borç stoku ne biliyor musunuz? Yüzde 61, milli gelire oran. Sevgili kardeşlerim, şu anda neredeyiz biliyor musunuz? Yüzde 25'e düşürdük. Dünyada devletlerin kamu net borçları artarken, bizimki eksiliyor. Aynı şekilde bununla da kalmadık, bakınız devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü, yüzde 63 faiz veriyordun sen, vatandaşım veriyordu bunu. Şimdi sevgili kardeşlerim, yüzde 7. Yüzde 63'ten yüzde 7'ye indi. Bakınız nereden nereye. Bitmedi, enflasyon neydi? Yüzde 30 biz geldiğimizde. Şimdi bugün enflasyon açıklandı. Ne oldu? 4,3. Nereden nereye. Bunlar benim vatandaşımın cebinden çıkıyordu. Bu aradaki fark enflasyonda ne demek biliyor musunuz? Asgari ücretin üzerine bu enflasyon farkını koyacaksın, cebindeki paranın değeri o kadar artacak bu demektir bu.
Sevgili kardeşlerim; bununla da kalmıyoruz. Bakınız, biz geldik Türkiye'nin ihracatı neydi? 36 milyar dolar. Şimdi şu andaki rakamla 122 milyar dolara ulaştık. Milli gelir sevgili kardeşlerim, 314 milyar dolardı. Şimdi milli gelirimiz hamd olsun bakın nerelere çıktı? Nereden nereye geldik. Şu anda 1'e 3 katlamış vaziyette, böyle bir noktadayız. Yani şu anda 10 milyar dolardayız. Ve kişi başına milli gelir işte ortada, şu anda benim vatandaşımın kişi başına milli geliri 10 bin doları aştı, buradayız. Ve milli gelirimize bakıyorsunuz, o da 732'yi bulmuş vaziyette.
Sevgili kardeşlerim; biz bununla kalmayacağız, daha iyi bir noktaya geleceğiz, Türkiye'nin potansiyeli buna müsait. Ve bunu gümbür gümbür gerçekleştirerek geliyoruz. Ve eğitimde kitapları ücretsiz dağıttık, 81 vilayete üniversitelerimizi kurduk. Şimdi akıllı tahtayı getiriyoruz. Artık bütün dersliklerde akıllı tahta olacak. 4 senede bunu bitireceğiz. Ve bütün dersliklere koyacağımız bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak, bilgisayar donanımlı. Ve her öğrenciye elektronik kitap vereceğiz, IPad gibi elektronik kitap, ücretsiz olarak vereceğiz. Ve bu IPad gibi olan elektronik kitapta müfredat onun içerisinde olacak. Dolayısıyla, artık benim yavrularım dünyada, Amerika'da George, Hans bütün Batı'da nasıl okuyorsa, Ahmet'im, Mehmet'im, Hatice'm, Ayşe'm, Hülya'm hepsi böyle okuyacak, bunu yakalayacağız. Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün.
Aynı şey değerli kardeşlerim sağlıkta aynı hızda devam ediyoruz. İnşallah şu anda sağlıkta modern teknoloji ülkemize zaten girdi. Artık tomografiler, bütün bu noktada ültrasonografiler aklınıza ne gelirse hepsi var. Artık böyle 7 ay, 8 ay sonrasına randevu var mı?
Değerli kardeşlerim; sağlıkta da aynı şekilde bu hız devam ediyor. Ulaşım, adalet, emniyet... Göreve geldik, 79 senede 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı. 8 senede biz geldik, 13 bin 600 kilometre duble yol yaptık. Değerli kardeşlerim, geldik ki 24 tane havaalanı çalışıyor. 36 var, ama 24'ü çalışıyor, diğerleri çalışmıyor. Şu anda o 36'nın üzerine değerli kardeşlerim biz 10 havaalanı daha ilave ettik. Şu anda 46 havaalanının tamamı çalışıyor. Ve vatandaş 1 saatlik mesafeden havaalanına ulaşabiliyor. Artık Türkiye'nin dört bir yanına uçakla gidiyoruz. Ama artık uçaklar kaymak takımının bindiği değil, halkın yolu haline geldi hava yolu, halkın yolu. Ve uçaklarla seyahat 1'e 5 artmış vaziyette. Uluslararasında da durum aynı. Hızlı treniniz var mı? Var. Ankara-Eskişehir çalışıyor. Şimdi hedef Eskişehir-İstanbul'u bitirmek. Yoğun bir şekilde tünelleri deliyoruz, açıyoruz ve inşallah kısa zamanda Eskişehir-İstanbul'u da bitireceğiz ve böylece İstanbul'dan Ankara'ya 2,5 saatte ulaşacağız. Böyle bir noktaya geliyoruz. Bakın şu anda önümüzdeki ay, bu ay hatta, bu ayın sonunda Konya mitingim var. Konya mitingine hızlı trenle gideceğiz Ankara'dan. Ankara-Konya'yı açıyoruz, bunları yapıyoruz. Hızla devam. Sivas vesaire bunlar da aynen devam ediyor şu anda. Durmak yok, yola devam.
Sayın Kılıçdaroğlu, sizin tarihinizde bunlar var mı? Atatürk ebediyete intikal etti, CHP'nin tek başına iktidarları döneminde 1 gram demiryolu yok. Hani 10. Yıl Marşında demir ağlarla örüyorduk Türkiye'yi, ne oldu CHP? Söyle bakalım kaç kilometre demir ağ yaptın söyle? Var mı? Yok. Bu CHP öyle bir zihniyettir ki, bak bunlar var ya, Atatürk ebediyete intikal etti, Atatürk'ün Türk parasının üzerinden bütün resimlerini kaldırdılar, İnönü'nün resmini koydular, İnönü'nün resmini koydular. Pulların üzerinde posta pulu var ya, oradan Atatürk'ün resimlerini kaldırdılar, İnönü'nün resmini koydular. Devlet dairelerinden Atatürk'ün posterlerini kaldırdılar, İnönü'nün posterlerini koydular. Ama yeri geldiği zaman da hemen ilk söyledikleri şey biz Atatürkçüyüz. Dürüst olun dürüst, dürüst olun. Böyle bir şey söz konusu olmadığı gibi, sizinle iftihar değil, inanın nankörlüğünüzle çok çok inanıyorum ki mutazarrır olurdu. Zira, böyle bir demokrasi olmaz, böyle bir temel hak ve özgürlükler olmaz. Bu CHP var ya, İstanbul'da, Türkiye genelinde il başkanlarını bütün vilayetlerimize vali ilan etmiştir. Büyüklerimiz bilir, bilirsin değil mi annecim sen, bilirsin o günleri. Çok enteresandır, il başkanı, ama aynı zamanda İstanbul'un Valisi. Bunları yaşadı bu ülke, bunları gördü. Neresi bunun demokrasi? Hani milli egemenlik kayıtsız, şartsız kimindi? Milletindi. Nerede? Yok. Hatta bunların çok enteresan bir şeyi de vardır, milli egemenlik Cumhuriyet Halk Parti ile yürütülür. Bunlarda bu da var. Onun için de iflah etmiyorlar zaten.
Sevgili Büyükçekmeceliler; işte 12 Haziran bir değişimin, bir dönüşümün Büyükçekmece'de de ilanı olacaktır. Bakınız, biz bunlarla kalmadık. Bütün bu adımları atarken sevgili kardeşlerim, şu Kanal İstanbul'u açıkladık, beyler rahatsız oldu. Kanal İstanbul bir başka olacak, bir başka olacak. Fakat Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, Kanal İstanbul'da insan yok diyor. Şaşırdım, düşündüm, Allah Allah neresinde yok diye. Bizim bir animasyon oldu şöyle 3-5 dakikalık. O animasyonda Kanal İstanbul'da o kanalın içinde gemi seyahat ediyor. Herhalde dedim gemiyi gördü de onun için burada insan yok diye düşündü. Arkadaşım bana dedi ki, efendim dedi keşke bu gemi yerine orada insan yürütseydik dedi. Dedim ki burada biz insan yürütseydik, o zaman da Sayın Kılıçdaroğlu derdi ki, insan yürüyor ama, bu insan yüzmeyi bilmiyor derdi. Çünkü kendini olumsuzluk üzerine kurgulamış olan bir yapısı var. Önyargıları böyle. Yahu on binlerce insan burada çalışacak, yaklaşık 10 yıl burada inşaat var ve bu inşaatla birlikte aynı zamanda her iki güzergahta uygun olan bölgelerde bir yapılanma da olacak. Niçin? Bu yapılanmanın sebebi de; İstanbul'un deprem tehdidi altında olan yerleri istiyoruz ki buralara sevk edelim, taşıyalım. Ve onlara gayet adilane bir şekilde bu adımı atalım, onları bu ilkel oturdukları yerlerden kurtaralım istiyoruz. İster miyiz bunu? Çünkü size o yakışır, size layık olan o. Öyle yerler var ki itfaiye arabası sokak aralarına girmez ve öyle yerler var ki Allah göstermesin, bir deprem olduğu zaman şu İstanbul'da ne diyorlar? On binlerce, yüz binlerce insan ölüm tehdidi altında diyorlar. Öyleyse bunun tedbirini almak bizim görevimiz değil mi? Bu kardeşiniz İstanbul'un Belediye Başkanı olduğu zamandan bu yana bunu düşünür. Ama o zaman merkezi yönetimde olanlar bana müsaade etmediler, yol vermediler. Ne zamanki Hükümeti devraldık, dedik ki artık şimdi bunun zamanı geldi ve Belediye Başkanımla, Ulaştırma Bakanımla beraber bunun üzerinde çalıştık. Ama şimdi artık zamanı geldi. Şimdi ustalık dönemindeyiz, ustalık dönemimizin en önemli eseri olarak da bunu yapacağız, biz yaparız, Allah'ın izniyle yaparız.
Biz, Sultan Abdülmecit'in mimari çizgilerini ortaya koyduğu, ama gerçekleştiremediği Marmaray'ı şu anda yapan iktidarız. Bizden öncekiler niye yapamadılar? Tek şey söylüyorlar, tek şey; bunu Ecevit de söylemişti. Söylemiş olabilir kardeşim, nerede bunun projesi, atılan bir adım var mı? Yok. Efendim, iki şehir söylüyordum ben, Kılıçdaroğlu diyor ki benim Genel Başkan Yardımcım onu diyor 4 yıl önce bütçe müzakerelerinde söylemişti. Çıkardım Meclis tutanaklarından, bir de baktık ki Saroz Körfezini İstanbul'un içinde gösteriyor. Saroz Körfezinin İstanbul'la ne alakası var? Değerli kardeşlerim, ne olacak, İstanbul'a Belediye Başkanı olduğu zaman Kağıthane'yi Kağıttepe'de oturuyorum diye ilan eden bir insandan bu ülkeye fayda olur mu soruyorum sizlere. Olay bu. Onun için çok dikkatli olmamız lazım, nerede ne var, nasıl adım atıyoruz bunların üzerinde durmamız lazım. Ve şu kalan 39 günde çok iyi çalışmamız lazım. Buna hazır mıyız? Çok çalışacağız. Tamam ve kapı kapı dolaşacağız. Buna hazır mıyız? Sandıklarımıza sahip olacağız, hakim olacağız ve inşallah 12 Haziran akşamı bir demokrasi bayramını beraber kutlayacağız, özgürlükler bayramını beraber kutlayacağız. Hazırız değil mi? Ben size inanıyorum, sizlere güveniyorum ve bu işi beraber başaracağız, beraber başaracağımıza inanıyorum. Onun için diyorum ki, Türkiye hazır, hedef 2023. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün.
Şimdi şarkımıza geldik, tam da uygun bir andayız değil mi? Tatlı tatlı da yağıyor, güzel. Hazır mıyız? Şöyle bir elleri göreyim, bayrakları bir göreyim, eller, bayrakları bir göreyim. Güzel.
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Günümüz kutlu olsun, geleceğiniz aydınlık olsun, 12 Haziran ülkemize, milletimize, Partimize, demokrasimiz için inşallah yeniden bir doğuş, bir bayram olsun diyorum.

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Beylikdüzü Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...


Sevgili kardeşlerim; bakınız yola çıkarken bir şey söyledik. Dedik ki Türkiye'yi 4 temel taş üzerinde yükselteceğiz; eğitim dedik, sağlık dedik, adalet dedik, emniyet dedik. Ve şu ana kadar bu adımları kararlı bir şekilde attık. Ve sevgili kardeşlerim, biz hayal üretmiyoruz, bizim geçmişten bugüne hayallerimiz vardı. Ama biz bunları gerçekleştirdik, gerçekleştiriyoruz. Ne dedik? 2002-2007 çıraklık dönemiydi. 2007 ve 2011 kalfalık dönemi. Şimdi artık 2023'e ve arkası ustalık dönemi.
Sevgili kardeşlerim; Mimar Sinan der ki, Süleymaniye benim kalfalık eserimdir, ondan öncesini çıraklık kabul eder. Edirne Selimiye benim ustalık eserimdir. Biz bu büyüklerimizden ilham alarak bu yola çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımız, bizim lokal bir adımımızdı. Ve o günden itibaren buraların dili olsa konuşsa. Hep buralarda o günden itibaren ilgilenmeye başladık. Ve hamdolsun şimdi de Büyükşehir Belediye Başkanım, bu emaneti layıkı vechile, en güzel şekliyle devam ettiriyor. Ve artık inşallah bütün buralara kadar, gerek ulaşımda, gerek altyapıda her geçen gün daha iyi olacağız. Ve altyapıda attığımız adımlarla inşallah Beylikdüzü her geçen gün daha güzeli yakalayacak. Ve daha önce de Belediye Başkanıma sordum. Daha önce demiştim ki Kadir Bey, metromuz güzel bir adım. İnşallah Beylikdüzü'nü filan ne zaman bitiriyoruz. Bana verdiği müjde çok anlamlıydı. 29 Ekim demişti. Ve şimdi inanıyorum ki 29 Ekim, iki bayramı bir arada kutlayacağız. Hem Cumhuriyet, hem de evet Beylikdüzü metrobüsle o zaman bütünleşecek. Ve artık buradan İstanbul'un istediğiniz her yerine çok daha rahatlıkla, çok daha çabukça ulaşma imkanına kavuşacaksınız. Adeta bir metro gibi, böyle ulaşacaksınız. Bakınız bundan önce böyle bir uygulama ulaştırmada var mıydı? Yoktu. Bundan önce gelen CHP'nin iktidarları niçin bu tür şeyleri yapamadılar?
Bu kardeşiniz İstanbul'a Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu zaman kimden aldı İstanbul'u? CHP'den aldı. CHP iktidarından aldı. İstanbul'da suyumuz var mıydı? Çöp dağları nasıldı, çöplerimiz alınmazdı biliyorsunuz. Hava kirliliği aman Yarabbim, almış başını gidiyordu. Unutmayın o gazetelerin maske dağıttığı günleri, maskelerle dolaşıyorduk değil mi? Hava kirli, adeta zehirleneceğiz öyle bir durum. Çöp dağları yükselmiş gidiyor. Sanki İstanbul'da belediye yok, böyleydi. Su? Hak getire, yeni yeni sektörler oluşmuştu, o günleri unutmayın. Çöp bidonları gibi adeta su bidonları üretiliyordu artık. Ve evlerimizde banyoların küvetlerini yıkanmak için değil, kullanma suyunu biriktirmek için kullanıyorduk hatırlıyorsunuz değil mi? Şöyle bir hafızalarımızı tazeleyelim istiyorum, ki hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Hep geçmişi unuturuz, onları bir hatırlayalım ki bir daha bunlara bu ülkede iktidar falan asla, zaten olmaz da, zaten olmaz da.
Ve ne oldu? Geldik, sevgili kardeşlerim, dağları deldik dağları. Nereden? Istıranca'dan 180 kilometreden dağları delerek Trakya'da 8 tane baraj ve gölet yaptık. Ve oradan suları İstanbul'umuza getirdik. Niye? Biz İstanbul'un sevdalısıydık, aşığıydık İstanbul'un. Çünkü ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar... Böyle demiştik ve İstanbul'a bu hizmeti sürdürmüştük. Ve değerli kardeşlerim, şu anda artık İstanbul'umuzun su sorunu yok. Ömerli'den değerli kardeşlerim, Terkos'a Boğaz'ın altından hat çektik. Fakat şimdi Kadir Bey, bu işi daha da büyüttü, daha da büyüttü. Dev bir tünel açtı şimdi, bu dev tünelle şimdi İstanbul çift gidiş-gelişe sahip olacak. Yani Anadolu yakasında da inşallah su sıkıntımız hiç olmayacak, Avrupa Yakasında da hiç olmayacak, bu hale geldik. Bu ne meselesi? Bu bir vizyon meselesi, bu bir ufuk meselesi.
Şimdi biz hani diyoruz ya yeni projeler, dedik ya Kanal İstanbul. Çıktı ne açıkladı Ana Muhalefetin Genel Başkanı, yavru muhalefetin Genel Başkanı? İkisi de dediler ki, ikisi de dediler ki burada insan yok, ayıp ya. Sonra düşündüm düşündüm, anladım ki hani bizim bir animasyon oldu ya, o animasyonun içinde kanalda gemi yüzüyordu, gemi yüzüyordu, demek ki orada insan yürütmemiz gerekiyordu, anlaması için o gerekiyordu. Fakat sonra tekrar düşündüm. Ya dedim biz burada insan da yürütsek, bu defa diyecek ki Sayın Kılıçdaroğlu, bu yüzmeyi bilmiyor, yürüyor diyecek.
Çünkü eğitimde attığımız adımları görmez, insan yok. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. İnsanımız bizim böyle işte görüyorsunuz. Her yerden zeka fışkırıyor. Bak ne diyor; "yıl 1453 gemiler yürür karadan, yıl 2023 gemiler yürür Kanaldan" diyor. Bizim insanımız bu işte, bu kadar zeki. Evet, o ecdadın torunu olursan böyle olur, eyvallah. Ama o ecdattan nasibini almazsan o zaman tribünden seyirci olursun, başka bir şey olmaz.
Şimdi eğitim dedik sevgili kardeşlerim, artık kitapları sıraların üzerinde ücretsiz alıyor muyuz? İlköğretimde, ortaöğretimde artık ücret ödemek var mı? Kırtasiyeci dükkanına gitmek var mı? Bu, sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Sosyal devletiz, öyleyse fakir-zengin ayrımı yapmaksızın kitapları her eğitim-öğretim yılında sıraların üzerine koyduk, ücretsiz verdik. Bitmedi, sakın fakirlik bahane olmasın dedik. Ne olacak? Dedik ki ilköğretimde de, ortaöğretimde de kardeşim git müracaatını yap, kaymakamlığa bildir, biz oradan şartlı eğitim desteği veriyoruz. Nedir bu? Kaç çocuğun olursa olsun, gideceksin müracaatını yapacaksın ve ilköğretimdeyse, son durumu söylüyorum, erkek öğrenciye 35 lira veriyoruz, kız öğrenciye 45 lira veriyoruz Ortaöğretimde ise erkek öğrenciye 45 lira veriyoruz, kız öğrenciye 55 lira veriyoruz, pozitif ayrımcılık. Parayı kime veriyoruz? Anneye veriyoruz anneye, anneye. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizimle aşık atamazsın. Bitmedi, üniversitede ne veriyorlardı biz geldiğimizde? 45 lira veriyorlardı. Kim vardı iktidarda? MHP-DSP-ANAP, 45 lira veriyorlardı lisans öğrencilerine. Gençler var mı burada? Gençler şöyle bir elleri kaldırın bakayım üniversiteli gençlik, 45 lira. Değerli kardeşlerim, şimdi ne veriyoruz? 240 lira veriyoruz, 240. Zengin-fakir ayrımı yok, müracaat eden her öğrenciye burs veya kredi olarak 240 lira veriyoruz. Ve eğer Kredi Yurtlar Kurumu'nda kalıyorsa 150 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira.
Sevgili kardeşlerim; Sayın Kılıçdaroğlu çıkmış diyor ki ben her aileye 600 lira vereceğim. İnandınız mı? Ben inanmadığınızı biliyorum zaten. Çünkü Anadolu'yu dolaşıyorum, soruyorum, kimsenin inandığı yok. Ama bunun derdi ne biliyor musunuz? Hani şimdi biz geldiğimizde Hazine tamtakır maalesef. Merkez Bankası geldik ki 27,5 milyar dolar var kasada. MHP biz milliyetçiyiz diyor ya, Merkez Bankası bizim milli bankamız değil mi? Milli bankamızın kasasında 27,5 milyar dolar var, hale bak. Koskoca Türkiye Merkez Bankası'nda 27,5 milyar dolar, bunun da yarısı Avrupa'daki işçilerimizin parasıydı. Değerli kardeşlerim, şimdi o kasada ne var biliyor musunuz? 93,3 milyar dolar var. Şimdi böyle, 93,3. Kılıçdaroğlu, şimdi bu paraya mı sulandın yoksa? Bunu mu boşaltırız diyorsun? Kusura bakma, benim milletim sana böyle bir yol göstermez, böyle bir sana hadi yürü demez. Niye? Sizden bu millet çok çekti. Çünkü siz ne zaman bu ülkede kasaları dolu gördüyseniz hep boşalttınız. Benim milletim bir daha size böyle hadi yürü demez. Ve onun için de zaten bakın çok partili hayata geçtiğimizden bugüne Cumhuriyet Halk Partisi'ne iktidar vermemiştir. Ancak kenarından köşesinden şöyle koalisyonlarda ortak yapmıştır o kadar.
Ama şimdi yeni bir adım daha atıyoruz eğitimde, o da ne biliyor musunuz? Akıllı tahtaya geçiyoruz. Yeni bir müjde, akıllı tahta. Kara tahta dönemi bitiyor, yok artık kara tahta. Şimdi akıllı tahta ve bilgisayar donanımlı. Tüm okullarımıza bunu yerleştireceğiz. 4 yılda bu projeyi tamamlayacağız, 4 yıl. Ve gençler, ellerinizi bir göreyim, yavrular. Maşallah. Bizim yani anneler, babalar da genç. Ve her çocuğumuza bir elektronik kitap vereceğiz ücretsiz, elektronik kitap. Yani gerekirse kitaplarını bile okula götürmeyeceksin. Tamam mı, kitabı bile götürmeyeceksin tamam mı? Ama istersen kitapları da götürebilirsin, kitap da vereceğiz çünkü. O çünkü bizim için bir nostalji, onu da bırakmayalım diyoruz. Ve IPad kadar bir elektronik kitap, bunun içerisine bütün müfredatı yükleyeceğiz. Dolayısıyla, oradan derslerini öğrencilerimiz takip edecek, böyle bir döneme giriyoruz. Yani Amerika'da George, Helga ne ile eğitim yapıyorsa, Esenyurt'ta da, Beylikdüzü'nde de benim Ahmet'im, Mehmet'im, Ayşe'm, Fatma'm, Hülya'm, Hatice'm aynısıyla eğitim yapacak. Evet. Ve okullarımızı internet ağıyla donatacağız. Bütün dünya ile de irtibatını kurabilecek. Artık biz eyvallah, Türkiye hazır, hedef 2023. Böyle hazırlanıyoruz. Ama 2023'ü bulmayacak bu proje. Ya? İnşallah 2015 sonuna kadar bunu bitireceğiz. Şu anda ihale safhasına geldik, ön hazırlıkları bitirdik. Ve süratle bu aralarda ihaleyi yapmak suretiyle sahibini belirleyeceğiz ve oradan da artık üretime geçeceğiz. Zaten şu anda sembolik olarak bazı çalışmaları da atmış vaziyetteyiz.
Değerli kardeşlerim; biz uygulamadayız, biz uygulamadayız ve eğitimi en önemli yol olarak buluyoruz. Bakınız, biz göreve geldiğimizde savunma bütçesi 1 numaraydı, şimdi eğitim 1 numara oldu. Eğitim gerilerdeydi o zaman. Ama şimdi onu biz ne yaptık? 1 numara yaptık. Savunmayı 6. sıraya aldık. Milli Savunma bütçesi 6. sırada, biz buyuz, biz buyuz. Çıkmış diyor ki yok bedelsiz askerlik diyor, bedelsiz askerliği getireceğim diyor. Kardeşim, iyi düşün, iyi taşın, sor, danış ya, git şehit analarına sor, git fakir-fukara, garip gureba anaya sor, bak bakalım onlar ne diyor sana. Ne diyor? Ben fakir-fukarayım diye çocuğumu askere göndereceğim. Eee? Parası pulu olan da parasız olarak çocuğunu askere gönderecek diyor, bu adalet mi diyor. Şimdi ben, CHP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum, MHP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum, BDP'ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum. Diyorum ki iyi düşünün, bakın yaptıklarımız ortada. Bu yapacaklarımızın teminatıdır. İşte bütün eserlerimizle ortadayız. Soruyorum ben CHP'li kardeşime, MHP'li kardeşime, BDP'li kardeşime. Allah aşkına şu okullarda sen bu kitapları ücretsiz olarak bulabiliyor muydun? Ya sosyal güvencesi olmayan yavrular için size böyle bir para yardımı yapılıyor muydu? Size her ay 150 lira bir nakit yardımı yapılıyor muydu? Çocuklarınıza burs 45 liraydı, 240 lira burs veriliyor muydu? 150 lira beslenme veriliyor muydu? Eğer mastır öğrencisiyse sevgili kardeşlerim, verdiğimiz para 420 lira. Bakınız, doktora öğrencisiyse 750 lira, buralara çıkardık bu rakamları. Ve yurtlarımız kalite. Artık öyle koğuş tipi yurt yok. Yurtlarımız artık ya 1 yataklı ya 3 yataklı yurtlar, bu hale getirdik. Niye? İstedik ki yavrularımız kaliteli yerde kalsın. Ve bu yurtların sayısını da devamlı artırıyoruz, artıracağız. Çünkü bu milletin evladına ne yakışırsa onu yapacağız.
Sevgili kardeşlerim; bakınız bununla da kalmadık. Sağlıkta attığımız adımlara bakın Allah aşkına, ahh ahh, istediğin hastaneye gidiyor musun? Artık ayrım var mı? Yok. İlacını beklemeden, istediğin eczaneden alıyor musun? Allah aşkına soruyorum, CHP'lisine, MHP'lisine, BDP'lisine hepsine soruyorum, yahu şurada 8 yıl önce hastane kapılarında az mı çile çektik ya, bunları hatırlamıyor musun? Doktorun verdiği ilaçları alabiliyor muydun ya, bunları unutmuyor musun? Değerli kardeşlerim, bir ameliyat olmak için, bir ameliyat olmak için 8 ay sonraya gün vermiyorlar mıydı? Bir tomografi çektirmek hak getire paran varsa çektirirsin, paran yoksa tomografi filan çektiremezsin, böyle günlerden gelmedik mi? Ve değerli kardeşlerim, bunların hepsini yaptık.
Hastaneleri birleştirdik, devlet, SSK, kurumların hastaneleri vardı, vakıf hastaneleri, özel sektör hastaneleri hangi hastaneye gitmek istiyorsan ona git. Düne kadar zenginlerin gidebildiği hastaneye benim Beylikdüzü'ndeki kardeşim şimdi gidebiliyor mu? Neden? Çünkü biz şöyle baktık: Kanuni Sultan Süleyman ne diyordu? "Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Yani biz bir sağlıklı nefesi devleti feda etmeye, evet değerli kardeşlerim devlet feda olsun, ama bir sağlıklı nefes çok önemli. Daha bunu tam yapamıyoruz, ama inşallah bu da olacak, bunu da yapacağız inşallah. Onun için çok çalışmamız lazım beraber. Sadece bu işi bizden beklemeyeceksiniz, hep beraber çalışacağız.
Bak şimdi inşallah Beylikdüzü'nde de 400 yataklı bir devlet hastanesi hazırlıyoruz, 400 yataklı. Ve daha da ileriye gidiyorum, Olimpiyat Stadının yanında da 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde İstanbul'da iki tane şehir hastanesi yapacağız, bu yakadakini buraya yapıyoruz, diğerini de Anadolu yakasında yapıyoruz. Önce büyük şehirlerimizden başlayarak bu şehir hastanelerimiz en ileri teknolojiyle donanımlı olacak. Yani yürüyen merdivenler, yürüyen bantlar, bunlarla donanımlı olacak. İstiyoruz ki, yaşlı amcalarımız yorulmasın, o bantlarda yürüsün. Sedyeler üzerinde çile çekmesin, oralarda gitsinler. Bütün elektronik cihazlarla A'dan Z'ye donanımlı olacak. Şimdi de öyle, ama daha iyileri de olacak. Niye? Sağlık çok önemsediğimiz bir konu.
Değerli kardeşlerim; bakınız, şu anda Güneydoğu, Doğu bütün bu bölgelerde paletli ambulanslarımız var dağlara tırmanıyor. Eskiden kızaklarla indiriliyordu. Düşünebiliyor musunuz, bir hamile hanım, değerli kardeşlerim çok önemli, kızakla indiriliyor. Şimdi alternatifler getirdik. Hatice Hanım eğer şehir merkezinde 10 gün önceden gelip misafirimiz olursan, gel 1 hafta, 10 gün önceden misafirimiz ol sizi orada doğuma hazırlayalım. Doğumuna yap, ne kadar kalmak istiyorsan o kadar daha kal, ondan sonra seni köyüne gönderelim. Kim yapıyor bunu? Sağlık Bakanlığımız yapıyor, bu hale geldik. Bunun dışında araç gereç zaten evvel Allah. Ambulanslar zaten 1'e 5, 1'e 10 katladı. Eskiden bir şehirde bakıyorsun 1 tane, 2 tane ambulans vardı. Şimdi hepsi 5-10 kat arttı, bu hale getirdik.
Bakınız, az önce Esenyurt'da da anlattım. Geçenlerde Gümüşhane'deydim, 2. il mitingimi orada yaptım. Yanıma Semih diye bir yavrumuzu getirdiler, 11 yaşında. Diyaliz hastasıydı. -Gümüşhaneli misin- Ve 11 yaşında, fakat 6 yaşında diyalize girmeye başlamış. Ve bu yavrumuzun böbrek ameliyatı olması gerekiyor, böbreği değişecek. Aradık, en sonunda Zonguldak'ta böbrek bulundu. Tabi aynı günde böbrek Zonguldak'tan gelecek. Hasta, anne, baba o da Gümüşhane'den Ankara'ya gelecek. 2 tane bizim jet ambulansımız var. 18 tane helikopter ambulansımız var şu anda. Bunlar ayrı noktalarda, 16 ayrı noktada bulunuyor. Ve jet ambulanslarımızın bir tanesi Trabzon'dan anneyi, babayı, Semih'i aldı, Ankara'ya getirdi. Ve diğer jet ambulansımız da Zonguldak'tan böbreği ve doktorlarıyla beraber Ankara'ya geldi. Ve değerli kardeşlerim operasyon Ankara'da yapıldı ve hamd olsun artık sağlıklı bir Semih var. Semih'e sordum, Semih ne olacaksın dedim. Semih dedi ki, doktor olacağım. Bak dedim Semih, bundan sonra senin ellerinden de inşallah gelecek kuşaklar, gelecek nesiller şifa bulsun. Buralara böyle geldik. Böyle laf ola beri gele yok. Uygulama var, uygulama, biz bunu yaptık.
Sayın Kılıçdaroğlu da biliyorsunuz SSK'nın Genel Müdürlüğünü yaptı 8 yıl. Değerli kardeşlerim, ben de geçmişte aslında SSK'lıydım biliyor musunuz? Ama ahh o hastane kapılarında ne çile çektim, çok da paralar verdim, maalesef. Doktor bey bizi muayenehanesine çağırıyordu, orada işimizi hemen halletmiyordu, gel muayenehaneye. Sabah erken saatte git, kuyruğa gir, numarayı al, ondan sonra da bastır muayenehaneye git. Orada da belli bir parayı ver. Parayı verdikten sonra da gel gene hastanede, eğer ameliyat gerekiyorsa hastanede ameliyat olacaksın. Yani sen bu noktada farklı bir yerde bu tür bir operasyonu yaşamıyorsun.
Ve geçenlerde şöyle baktık ki, elimize bir kart, bir yazı geldi. Fakat çok enteresan, sizin de bilginizin olmasında fayda var. Dost, ahbap bütün herkese bunları anlatmanız lazım. Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı DGM eski savcısı. 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter operasyonu vardı ya meşhur. Neşter operasyonunu hatırlıyorsunuz değil mi? Bu iddianamenin savcısıdır. Ve ne diyor biliyor musunuz o iddianamede? O dönemde Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu iddia ediyor. Ben söylemiyorum. Bitmedi. İddianame, sosyal güvenlik kurumlarındaki tabloyu şöyle özetliyor, onun dilinden: Sosyal güvenlik kurumları devletin sırtında bir yüktür. Kurumlar iyi yönetilmemektedir. Bu kurumlarda yolsuzluk diz boyudur. Bu kurumlar kuyrukla, yolsuzlukla anılır olmuştur diyor. Bu zat şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı, eski savcı. Ben söylemiyorum Sayın Kılıçdaroğlu, milletvekili adayın söylüyor. Senin hakkında söylüyor, senin başında olduğun kurumla ilgili söylüyor. Sen böyle bir yerden geliyorsun. 8 yıl yönettin orayı, ne yaptın? Batırdın, batırdın, batırdın. Baktın ki bu iş yürümüyor, gittin merhum Ecevit'e. Beni milletvekili adayı yapar mısın dediniz. Merhum Ecevit, bunun batık SSK'nın başından geldiği bildiği için, başarısız bir bürokrat olduğunu bildiği için ne yaptı? Kılıçdaroğlu'nu veto etti, veto etti. Aday yapmadı. Şimdi de kalkmış bize diyor ki, Ecevit'e saygısızlık yapıyorsunuz. Sayın Kılıçdaroğlu, bize sen siyaseti öğretme. Öğreneceğin daha çok şey var, daha yeni başladın bu işe.
Aslında Sayın Kılıçdaroğlu biliyorsunuz bir skandal kaset Genel Başkanıdır. Soruyorum sizlere, böyle bir skandal kaset ortaya çıkmasaydı bugün Kılıçdaroğlu diye birisi var mıydı ortada? Sayın Baykal'ı ziyarete gidiyor, güya geçmiş olsun diyor. Kapıya çıkıyor soruyorlar, hayır diyor, benim Genel Başkanlık diye bir derdim yok diyor. Ertesi gün de aday olduğunu açıklıyor. Tezgahı görüyor musunuz? Tezgah bu, tezgah bu. Ve şu anda da karşımızda, ama ben Allah'ıma hamd ediyorum, Yarabbi sana hamdolsun diyorum. Önceki bizim için gayet iyiydi, ama şimdi Sayın Kılıçdaroğlu geldi bu çok daha iyi, işimiz çok daha kolay. Böyle muhalefet dostlar başına. Çünkü Kanal İstanbul'u görüyor, burada insan yok diyor. Bu Kanal İstanbul'da on binlerce insan çalışacak. Burada aş, iş sahibi olacaklar. Buralarda fuarlar, iş merkezleri olacak. Buralarda konutlar yapılacak. Nasıl oluyor da burada insan yok diyorsun? Değerli kardeşlerim, bunların vizyonu yok, bunların ufku yok, vaka bu.
Ve sevgili kardeşlerim, bakınız şurada bir gerçeği daha söyleyeyim sizlere. İşte bizden önce devraldığımız iktidarın hali. Bakınız, MHP, DSP şimdi CHP'nin yanında malum, bunlardan iktidarı devraldık. Türkiye'nin kamu net borç stoku milli gelire oranı yüzde 61'di. Şimdi ne oldu biliyor musun? Yüzde 25. Bakın nereden nereye düştü. Devletin borçlanma faizi neydi biliyor musunuz? Değerli kardeşlerim, yüzde 63. Şimdi devletin borçlanma faizi ne biliyor musunuz? Yüzde 7. 63 nerede, 7 nerede. Hesap ortada. Halep oradaysa arşın Beylikdüzü'nde, ortada. Enflasyon neydi? Yüzde 30. Şu anda enflasyon ne oldu? İşte bugün açıklandı, 4,26. Değerli kardeşlerim, tek haneli rakamdayız. Ve bu aradaki bu enflasyon kimin cebinden çıkıyordu? Ayşe abla senden çıkıyordu, Fatma abla senden çıkıyordu, Hatice abla senden çıkıyordu cepten cepten. Ve bu farkı var ya, bu farkı asgari ücretin üzerine koyacaksın, bu hesabı böyle yapacaksınız. Asgari ücret şu anda neyse onun üzerine bir de enflasyon farkını koyacaksın, rakamı öyle hesaplayacaksın. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.
Değerli kardeşlerim; bütün bunlarla beraber çıkmış diyor ki, yolsuzluk işte 12 milyon 700 bin yolsuzluk var. Ona şunu söyleyin: Bakınız, Kılıçdaroğlu'nun söylediği yolsuzlukla ilgili ben size basit bir rakam vereyim. Geldiğimizde bu miktar 19 milyondu. Şimdi 12 milyon 700 bin, buraya düşürdük. Bunu niye söylemiyorsun? Onu söylüyor, ama bunu söylemiyor. Böyle yanlışlık olur mu, dürüst ol. Ama bunlar dürüstlüğün semtinden geçmedi.
Sevgili kardeşlerim; bütün bunlarla beraber bakınız ben size basit bir şey daha söyleyeyim. Yolsuzlukların olduğu bir Türkiye'de biz MHP'den 23,5 milyar dolar IMF'e olan borçla devraldık Türkiye'yi, 23,5 milyar dolar. Şimdi IMF'ye olan borcumuz ne oldu biliyor musunuz? 5 milyar dolar, buraya düştü. MHP borçlandı, biz ödedik ve önümüzdeki yılın sonuna kadar bunu bitireceğiz, sıfırlayacağız. 2012'nin sonuna kadar sıfırlanacak. Şu anda da bitiririz, şu anda da öderiz bunu yani, öyle bir sıkıntımız yok bizim. Ama faizi çok düşük olduğu için yavaş yavaş ödensin diyoruz, sıkıntı olmaya gerek yok. Ve 3 yıldır biz IMF'le anlaşma yapmıyoruz. Borç morç almıyoruz gerek yok, ama MHP 30 milyar dolar borç aldı IMF'ten. Şimdi kalkıyor akıl veriyor. Bunlar IMF'nin kapısında köle, IMF'nin kapısında siz köle oldunuz. Kuyruğa girdiniz, ülkeyi kirlettiniz, onlar kirletti, biz temizledik, çetelerden temizledik, mafyadan temizledik, karanlık güçlerden temizledik ve bugünlere geldik.
Sevgili kardeşlerim; şimdi buradan Büyükçekmece'ye geçeceğiz, orada da böyle bir mitingimiz var. Sizlerin huzurunu çok daha fazla meşgul etmek istemiyorum. Ama diyorum ki, 39 gün var. Bakın, kale içeriden fethedilir. Hanım kardeşlerime sesleniyorum, sizden çok emek bekliyorum, çok gayret bekliyorum. Gençler, sizden gayret bekliyorum. Ana kademe, sizden gayret bekliyorum. El ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz bu işi başaracağız.
Sevgili kardeşlerim; bizde ayrım yok, bizde ayrımcılık yok. Biz Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Roman'ıyla, Abaza'sıyla, Boşnak'ıyla aklınıza ne gelirse bütün etnik unsurlarla biriz, beraberiz, bütünüz. Yaratılanı Yaratan'dan ötürü severiz. Bizde mezhep ayrımı yok, meşrep ayrımı yok. Ve biz insan öncelikli bir dünyayı özledik. Önde insan, arkada devlet. Devlet, insan için vardır, insan devlet için değil. Onun için yola çıkarken ne dedik? Tek millet dedik. Çünkü milletin içinde tüm etnik unsurlar var. Bu iş sizi rahatsız ediyor mu? Ediyor mu? Ne dedik? Tek bayrak dedik. Bu bayrağımız rengini nereden alıyor? Şehit kanlarından alıyor, öyle mi? Hilalimiz bağımsızlığın sembolü, öyle mi? Yıldızımız şehitlerimizin sembolü, öyle mi? Mithat Cemal Kuntay ne güzel söylüyor; "bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır" diyor. Onun için ne dedik? Tek vatan dedik, tek millet, tek bayrak, tek vatan ve durmadık. Sağ olasınız. Tek devlet dedik. Tek devletle yarınlara yürüyeceğiz ve topraklarımızda asla operasyona müsaade etmeyiz. Biriz, beraberiz, bütünüz. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız değerli kardeşlerim.
Şimdi hazır mıyız şarkımıza? Şarkımızı biliyor muyuz? Biliyoruz. Şöyle elleri bir göreyim. Bayrakları da bir göreyim. Arkada da varmış. Eller eller eller şöyle bir görelim. Maşallah. Çok gür olacak. Büyükçekmece hazırlansın. Tamam? Hançerelerimizden.
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Günümüz kutlu olsun, 12 Haziran milletimiz, demokrasimiz için hayırlara vesile olsun. İnşallah 12 Haziran inanıyorum ki milletimiz için ileri demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin ve yepyeni bir Anayasanın temellerinin atılacağı bir gün olacak. Sizden öyle bir Parlamentonun hazırlığını bekliyorum. Onun için de durmak yok... Durmak yok, yola devam" Sağ olun, var olun.

Başbakan Erdoğan'ın İstanbul Sultanbeyli Mitinginde Yaptığı Konuşmanın Tam Metni...


Şimdi Sultangazi'de bir başka güzel ve sizlerle kucaklaşma bambaşka güzel ve 12 Haziran inşallah inanıyorum ki bambaşka güzel olacak.
Sevgili Sultangazililer; sizlerle hatırlayın 12 Eylül'de yine burada muhteşem bir buluşma yapmıştık. O gün çok duygulanmıştım ve bayramın da arifesiydi. O gün sizler bizlere farklı bayram yaptırmıştınız. Adeta yüzde 58'in sinyalini Sultangazi vermişti. İnanıyorum ki şimdi de 12 Haziran'la ilgili buradan bir sinyal veriyorsunuz. Ben ne dediğinizi anlıyorum, diyorsunuz ki eksik kaldı, eksik kaldı. 12 Eylül'de 26 maddeyi hallettik. Ama yetmiyor, Anayasanın tamamını halledelim diyorsunuz. İnşallah onunla ilgili milletimiz hazırlıklarını yapıyor, sivil toplum kuruluşları hazırlıklarını yapıyor, biz hazırlıklarımızı yapıyoruz. Ve 12 Haziran'da eğer Parlamentoda Anayasa yapma yetkisini milletçe bize verilmesi halinde mesele yok. Çağrımızı yapacağız, diğer siyasi partilerle birlikte gelin bu işi yapalım diyeceğiz. Ama gelmiyorlarsa zaten milletçe siz bize yetkiyi vermiş olduğunuz için o zaman biz yapacağız. Onun için de ben bugün diyorum ki... Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Ben bugün diyorum ki, Sultangazili kardeşlerimin şahsında milletime sesleniyorum. Ve şunu özellikle söylüyorum: Şurada artık 41 günümüz kaldı, 41 gün. Durmak yok... Kapı kapı dolaşmaya evet mi? Bütün aileleri dolaşmaya evet mi? Onlarla bu konuştuklarımızı aynen görüşmeye evet mi? 12 Eylül'ü konuşuyoruz görüyorsunuz, orada da öyle konuşmuştuk değil mi? Evet mi demiştik? Evet demiştiniz ve yüzde 58'le bu işi halletmiştiniz. Şimdi aynı şeyi söylüyorum. Çünkü bu dava sadece Tayyip Erdoğan'ın davası değil. Bu milletimizin ortak davası, milletçe bu işi yapacağız, milletçe bu yoldan yürüyeceğiz ve milletçe 8,5 yıldır yaptıklarımızı ve bundan sonra da inşallah yapacaklarımızı tamamlayacağız, tamamlamaya devam edeceğiz. Onun için ne diyoruz? Türkiye hazır, hedef... Türkiye hazır, hedef... Ve istikrar sürsün, Türkiye... İstikrar sürsün, Türkiye... Sizlerle birlikte büyüyeceğiz ve istikrar bugüne kadar nasıl en önemli bizim sır kelimemizse, bundan sonra da aynı şekilde sır kelimemiz olmaya devam edecek.
Ne diyorlar? Oyuna bakın oyuna. Yüzde 10 barajı diyorlar, kaldırın bu barajı. Niye yüzde 10 barajı kalksın? Yüzde 10 barajı kalksın ki Türkiye istikrarsızlığa gömülsün. Bakın Belçika 1 yıldır hükümet kuramıyor. Niye kuramıyorlar acaba? Hep bugüne kadar koalisyon koalisyon koalisyon diyorlardı. Hadi kurun, niye kuramıyorlar? İşte altında yatan gerçek bu, altında yatan gerçek bu. Onlar da yıllarca bunu böyle konuştular. Sevgili kardeşlerim, ne yaptığımızı biliyoruz, ne yapacağımıza da inanıyoruz, kararlıyız ve yapacağız. Ve bunların elinde aslında proje filan yok, dikkat edin hep söylediklerine bakın ne diyor? AK Parti ne veriyorsa biz 5 katını vereceğiz diyorlar. Öyle mi? Söyledikleri bu değil mi? Ama adını koyamıyorlar. Çünkü adını koydukları anda bitecekler, ama söyledikleri AK Parti ne veriyorsa biz 5 katını vereceğiz. Ne diyor? Biz her aileye 600 lira vereceğiz. İnandınız mı? İnandınız mı? Sayın Kılıçdaroğlu, bak inanmamışlar. Fakat şüphesiz onun da inananları olabilir ayrı mesele, ama gerçek başka. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'nun şu anda bir tane adayı var. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, biz sizlerle gurur duyuyoruz.
Şu anda CHP'nin Muğla Milletvekili adayı, DGM'nin eski savcısı, 21 Mayıs 2003 tarihli Neşter operasyonu iddianamesinde bakın ne diyor? O dönemde ne var biliyor musunuz? Kılıçdaroğlu'nun Genel Müdürlük koltuğunda oturduğu SSK'da yolsuzlukların diz boyu olduğunu belirtiyor. Şimdi de Kılıçdaroğlu'nun Muğla'da milletvekili adayı. Kılıçdaroğlu, ben konuşmuyorum, bak adayın DGM savcısı olarak bunu kendisi bizzat o zamanki iddianamesinde yazmış. İddianameyi okudum, başka bir şey değil. Hani sen yolsuzluklarla mücadele ediyordun ya, yolsuzluğun bizzat içindesin, ona gömüldün gömüldün. Zaten belli, zaten belli, zira SSK'nın Genel Müdürlüğünü aldığı zaman SSK gayet iyi gidiyor, üstlendiği andan itibaren SSK yavaş yavaş battı battı battı, artık baktı ki bu ben de iyice gidiyorum boğulacağım, merhum Ecevit'e gitti ben milletvekili adayı olayım diye. Merhum Ecevit ne dedi? Veto. Kılıçdaroğlu'nu aday yapmadı, yapmadı. Sevgili kardeşlerim, aday oldu da ne oldu? Ne olduğu belli. Şimdi tutturmuş iki de bir Tayyip Erdoğan'ın bak ben diyor geldiğim zaman ne yapacağım, Türkiye'yi ona dar edeceğim. Kılıçdaroğlu, önce kendine gel. Bak, Parlamentodayız, sen Ana Muhalefet Partisinin işte Grup Başkan vekilleri arasında bulundun, elinde dosyalarla dolaştın. Madem senin elinde bu tür dosyalar vardı, bu dosyaları savcılar boşuna mı duruyor, niye getirip onlara teslim etmedin, niye götürüp teslim etmedin? Eğer Tayyip Erdoğan'la ilgili böyle bir şey varsa bugüne kadar bunları niye yapmadın, seni tutan mı vardı? Sevgili kardeşlerim, dürüstlük bunların semtine uğramamış. Bunların dürüstlükle alakası yok. Diyor ki, geldiğim zaman bak ne yapacağım gör, aynısını Bahçeli de söylüyor. Senin de elini tutan mı var? İkiniz bir araya gelin beraber yapın. Kırk çürük yumurta bir sağlam yumurta etmez. Bunu böyle biliniz, etmez. Hadi gelin bir araya, varsa bir yolsuzluk Erdoğan'la ilgili bunu yapın.
Sevgili Sultangazililer; biz buraya yolsuzlukla mücadele ede ede geldik. Eğer yolsuzlukla biz mücadele etmemiş olsaydık, 23,5 milyar dolar IMF borcuyla devraldık. Kim vardı Hükümette? MHP. Kim vardı? DSP. Şimdi Kılıçdaroğlu'nun yanında bunlar, beraber, onlar da beraber yürüyorlar bu yolda. Ama bizim yolumuz farklı, onlarınki farklı. Kim vardı? ANAP. 23,5 milyar dolar. Ne oldu? Onlar borçlandı, biz ödedik ödedik ödedik, şu anda 5,2 milyar dolar borca indirdik. Aslında şu anda ... Öderiz, fakat bakıyoruz ki çok düşük faiz ve yavaş yavaş öderiz, niye acele edelim diyoruz. Fakat 3 yıldır da biliyorsunuz stand-by anlaşması yapmıyoruz. Niye? Baktık ki bunlar bizim artık siyasi irademize hükmetmek istiyorlar. Dedik ki kusura bakmayın. Siz parayla ilgili konuşacaksanız buyurun konuşalım. Ama bizim yapılarımızla ilgili konuşmaya kalkarsanız bu geçmişte kaldı. Gelir İdaresi Başkanlığı bağımsız olacakmış. O kararı biz veririz. Hani Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde konuştuk da, bizdeki bazı Fransız tipler var. Türkiye'ye Fransız kalan ... konuşmamızdan rahatsız olmuşlar. Öyle konuşmamak gerekirdi diyorlar. Bu onurlu milletin onuruyla oynayanlar karşısında nasıl konuşmamız gerekiyorsa aynı dille konuşuruz. Öyle konuşuruz.
Sevgili kardeşlerim; bunların on yıllar boyu ne yazık ki Batılı karşısında el pençe divan durduklarını iyi bilirsiniz. O devirler geride kaldı, artık böyle bir Türkiye yok. Ve bitmedi, 23,5 milyar doları bu hale getirdik, düşürdük düşürdük burada. Fakat bunlar milliyetçiyiz diyoruz değil mi MHP? Ne milliyetçisi, bunlar bu işin lafını yapıyor lafını. İşte Merkez Bankamızın kasasında 27,5 milyar dolar vardı döviz rezervi olarak. Sevgili kardeşlerim, şu anda Merkez Bankasının kasasında döviz rezervimiz ne oldu biliyor musunuz? 93,3 milyar dolar. 27,5 milyar dolardan aldık, 93,3 milyar dolara çıkardık. Yolsuzlukların olduğu Türkiye bu mu? Borçlandınız ve ödedik. Kasada bir şey yoktu, buraya geldi. Şimdi Kılıçdaroğlu buna sulandı biliyor musunuz? Nasıl olsa para bol, buradan dağıtırız diyorlar. Çünkü bunlar hep dolu kasaları öyle boşaltmaya alışmışlar. Ama benim milletim uyandı, size artık bu kasaları teslim etmez.
İşte 79 senede 6 bin 100 kilometre duble yol yapıldı bu ülkede, bütün iktidarların hepsi geldi bir araya 6 bin 100 kilometre, ama AK Parti tek başına evvel Allah şu 8 yılın içerisine 13 bin 600 kilometre duble yol sığdırdı. Geçen hava bozuktu, Iğdır'a gideceğim, Ağrı'ya geldik, Ağrı'dan...
Az önce ifade ettiğim gibi Merkez Bankası da o noktaya geldi, ama bunların beklentisi farklı. Biz bu işi ele aldığımızda orayı da boşaltırız, ama benim milletim onlara bu imkanı da, bu fırsatı da vermeyecek.
Şimdi değerli kardeşlerim; biz yola çıkarken ne dedik? Dört şey söyledik. Bir; eğitim dedik. İki; sağlık dedik. Üç; adalet dedik. Dört; emniyet dedik. Bir defa Türkiye'yi eğitim kurumlarımızı geliştirmek, çocuklarımızı en ideal şekilde okuyabilecekleri dersliklere, okullara kavuşturmak için bir seferberlik içindeyiz. Ve bakınız şu ana kadar 163 bin derslik yaptık Türkiye'de, 163 bin. Ve şu anda göreve geldiğimizde sınıflardaki öğrenci ortalaması neydi biliyor musunuz? 70-80 bu civarlardaydı. Şimdi ortalama nereye düştü biliyor musunuz? 31. Bu noktaya geldik, ama bunu bile biz yeterli bulmuyoruz, daha da düşüreceğiz. Ve şimdi biliyorsunuz yeni bir proje, o da nedir? Her dersliğe bir akıllı tahta. Bu akıllı tahtalar bilgisayar donanımlı olacak ve çocuklar her öğrencimize birer elektronik kitap vereceğiz, elektronik kitap. Ve bunlar ücretsiz olarak verilecek, ücretsiz. 4 yıl bu işin planlaması var. Ön hazırlıklarımız tamam, adımı atacağız ve 4 yıl içerisinde okullarımızın donanımı bitecek ve çocuklarımıza da birer tane Ipad gibi elektronik kitap vereceğiz. Yani Amerika'da, Japonya'da, dünyanın neresi olursa olsun bütün buralarda hangi teknolojiyle çocuklar eğitiliyorsa, Türkiye'de de biz bunu yakalayacağız. Bunun için önümüzde hiçbir engel yok, tüm imkanlarımız hazır ve bunun yanında biliyorsunuz bir adım zaten attık Fatih projesi. Fatih projesiyle birlikte bunu sürdüreceğiz. Fatih'in şanına yakışan bir projeyi gerçekleştireceğiz.
Sevgili kardeşlerim; onunla kalmıyoruz. Bakınız bugüne kadar biz sizlere her yıl okul açılırken sıraların üzerine kitapları koyduk mu? Ücretsiz olarak ilköğretimde de, ortaöğretimde de kitapları aldık mı? Biz buyuz, verdiğimiz sözü tutarız ve biz onlar gibi kaynak Kemal'dir demedik veya kaynak Tayyip'tir demedik. Biz ne dedik? Kaynak Türkiye'dir dedik. ... O kaynak Kemal'dir dedi.
Şimdi sevgili kardeşlerim; bakınız SSK'ya biraz sonra ona değineyim, bütün bu adımları atarken üniversitelerde bizden önce verilen burs neydi? 45 liracık. Şu anda 240 lira biz her üniversite öğrencisine veriyoruz. Eğer Kredi Yurtlar Kurumunda kalıyorsa 150 lira da orada veriyoruz. Ne yaptı? 390 lira. Özürlülere evlerde asgari ücret olarak bakım ücreti veriyor muyuz? Hey gidi Kemal Efendi, biz bunları uyguluyoruz uyguluyoruz. Biz vaat etmiyoruz, biz bunları uyguluyoruz.
Fakir fukara, garip gurebaya her ay 150 lira veriyoruz. Şu anda o da veriliyor. Hey gidi Kemal Efendi, bak bu 150'den haberin var mı? Bitmedi bitmedi. Erzak, kömür bunları veriyoruz, ne dediler? Sadaka dağıtıyorsunuz dediler. Devlet sadaka dağıtır mı? Devlet; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet olmanın gereğidir bu. Yani ben bazen valilerimle yaptığım toplantıda onu söylüyorum, kaymakamlarıma onu söylüyorum, belediye başkanlarına onu söylüyorum. Tıpkı Ömer gibi. Kapıları dinleyeceksiniz. Bacaları izleyeceksiniz. Acaba içeriden inilti geliyor mu? Ağlama sesleri geliyor mu? Yüreğiniz dağlanacak. Onların peşine koşturacaksınız ve onları takip edeceksiniz. Gücünüz neye yetiyorsa bunu yapacaksınız. Elhamdülillah bizim aktık Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak gücümüz birçok şeye yetiyor. Artık, isteyen dilenen bir Türkiye yok. Artık veren el olan durumunda olan bir Türkiye var. Artık buradayız. Çok iyi adımlar atıyoruz. İşte göreve geldiğimizde 3 bin 400 dolardı kişi başına milli gelir. Şimdi bak, 10 bin doların üzerin çıktık. Şimdi buradayız, böyle bir Türkiye var, daha iyi olacak.
Bakınız, şartlı nakil eğitimde, onu söylüyoruz. Ne olur anacığım çocuklarını fakirlik bahanesiyle okula göndermekten geri kalma, gönder. Bak ilköğretimde 20 lira veriyorduk erkek öğrenciye, şimdi 30 lira veriyoruz. 25 lira veriyorduk kız öğrenciye, şimdi 35 lira veriyoruz. Ortaöğretimde erkek öğrenciye 35 lira veriyorduk, şimdi 45 lira veriyoruz. Kız öğrenciye 45 lira veriyorduk, şimdi 55 lira veriyoruz. Kaç çocuk olursa olsun ne diyoruz, en az 3 çocuk, en az 3. Bazıları 2 tane yeter diyor, 1 tane yeter. Sakın ha bu oyuna gelmeyin, bu da bir tuzaktır, bu tuzağı hep beraber bozacağız. Çünkü bu milletin nüfusunu azaltmak istediler, bu milleti kısırlaştırmak istediler, doğum kontrolleri yaptılar bu ülkede. İstediler ki, bu millet ihtiyarlasın, yaşlansın, aynen bizi de Batı'nın şu anda düştüğü duruma düşürmek istediler. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Genç, dinamik, eğitimli, nitelikli nüfusa sahip olacağız inşallah, olacağız. Yeter ki el ele verelim bu işi çözeceğiz. Hiç endişeniz olmasın. Çünkü Türkiye iyi büyüyor.
Sevgili kardeşlerim; bakınız sağlıkta, sağlıkta da çok önemli adımlar attık. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Sağlıkta atılan adımları görüyorsunuz. Göreve geldiğimizde her hastaneye gidebiliyor muydun? Ama şimdi istediğin hastaneye gidiyor musun? Bunların hepsini birleştirdik mi? Bay Kemal'in yönetemediği hastanelerle devletin hastanelerini de birleştirdik. Onlar diyordu ki bize CHP, hayır olmaz bu iş. Ne demek ya, nasıl olmaz? Biz ne dedik? Hani vardı ya bir zamanlar bir şarkı, olur olur bal gibi olur diye. Biz de olur olur bal gibi olur dedik ve oldu. Şimdi devlet hastaneleri, SSK, devletin kurumlarının hastaneleri vardı. Milli Eğitimin vardı, PTT'nin vardı bütün bunlar hepsini birleştirdik. Yetmedi dedik ki, özel sektör, vakıf bunları da birleştirelim. Yani onlar da gelsinler, SGK'dan onlara da aynı şekilde hizmet almaları için onlarla anlaşmalar yapalım ve oradan da hizmet alımı yaptık. Şu anda benim vatandaşım istediği hastaneye gidiyor mu? İstediği hastaneden bu hizmetleri alıyor mu?
Hatırlayın ya, ah ah çok vaktimi alıyor bu Bay Kemal de. Çok ilginçtir Genel Müdürken bende sigortalıydım o zaman, sigortalıydım. Sabahın erken saatinde giderdik hastaneye bize numara verirlerdi. Alırdık o numarayı aman Yarabbim, eğer ilk numaraları alamazsan yandın, alsan ne olacak? Doktorun yanına geliyorsun, doktor seni muayenehaneye çağırıyor. Muayenehaneye gidiyorsun para. Bu çileleri çektik mi? Değerli kardeşlerim, eğer ameliyat edecekse seni nerede ediyor, gene hastanede, aynı hastanede. Yani adeta orayı bir atlama mercii olarak kullandılar. Şimdi böyle bir şey var mı? Kemal Bey, sizin Genel Müdürlüğünüz döneminde biz ilaçlarımızı da alamıyorduk biliyor musun? Giderdik ilacın yarısı var, yarısı yok. Olmayanı nereden alacağız Kemal Bey diye sorardık, derlerdi ki eczaneden git al. Yanlış anlamayın Kemal Bey'in tabi ki oradaki memurları aynı şeyi söylüyordu. Onun adına söylüyorlardı. Ve şu anda istediğimiz eczaneden ilaçlarımızı gidip alıyor muyuz? Siz denendiniz Kemal Bey. Benim milletim sizi bir daha denemez. O geride kaldı. O zaman bir SSK'da Genel Müdürlüğü yürütemeyen kişi sen mi Türkiye'yi yöneteceksin ya?
Tabi bunlara hatırlatınca çıldırıyor, çıldırınca da ağzı bozuluyor. Senin ağzın ne kadar bozulursa bozulsun, bizim terbiyemiz buna müsaade etmez. Onun için biz Hacı Bektaşı Veli'nin ifadesi var ya, ne diyor? Eline, diline, beline hakim ol diyor. Ve bu ne demektir? Edep yahu diyor. Biz de buna davet ediyoruz. Edep yahu. Siz her ne kadar bu sınırları aşsanız da bizim edebimiz buna müsaade etmez. Biz yine de sizin annenize saygı duymaya devam ederiz. Farkımız bu.
Ve değerli kardeşlerim, sağlıkta bu adımlar atılırken inşallah şimdi buracıkta özellikle Sultangazi'yle ilgili olarak da söylüyorum. Burada 650 yataklı inşallah 200 yatak kadın doğum olmak üzere ihale aşamasında olan yatırımızı da yapacağız. Yani Sultangazi'nin böyle bir hastaneye kavuşmasını da sağlayacağız. Arnavutköy'de de bugün 212 yataklı bir devlet hastanesinin resmi açılışını yaptık. Sultangazi'de de bu olacak. Taş çatlasın 2 yıl civarında bunu bitiririz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Zaten çok da önemli bir yatırım yapıyoruz burada, o yatırım da şu: Olimpiyat Stadının yanında yaklaşık 1,5 milyon metrekarelik alan üzerinde şehir hastanesi kuracağız, dev bir hastane. Ve bu hastane ileri teknolojiyle donanımlı olacak. Yani orada artık sedyeleri yürütmek falan olmayacak. Ya? Orada yürüyen bantlar olacak, sedyeler o bantlar üzerinde inşallah yürüyecek. Yürüyen merdivenler hepsi devreye girecek. Çok daha ileri teknoloji olacak. Birçok sıkıntıları oralarda aşmış olacağız.
Sevgili kardeşlerim, Anadolu yakasında bir, Avrupa yakasında bir olmak üzere bunu yapacağız. Kılıçdaroğlu'ndan da duyabilirsiniz yarın. O da hemen bunun üzerine atlayabilir. Biz şehir dedik, dedi ki şehri daha önce zaten benim dedi Genel Başkan Yardımcım söylemişti. Merak ettim neresi, baktım ki Saroz Körfezinden bahsediyorlar. Saroz Körfezinin ne zaman İstanbul'a ait olduğunu hala çözemedi. Bunların şeyi bu ne olacak, Kağıthane'de oturduğunu söyleyeceği yerde Kağıttepe'de oturuyorum dedi, İstanbul'un böyle bir ilçesi var mı? Ve biliyorsunuz kaydı maydı da yaptıramadı, herkese aman gidin oyunuzu kullanın derken garibim kendisi de oy kullanamadı. Referandum hatırasını biliyorsunuz.
Sevgili kardeşlerim; şimdi de ağzına askerliği doladı. Askerlik mesleğiyle alakalı konuşuyor. Kafayı takmış benim oğluma. Ne olacak diyor, kendi oğlu gitti 21 gün askerlik yaptı diyor. Bizim oğlana taktı kafayı. Kardeşim, dövizle askerliği ben mi çıkardım? Dövizle askerliğin tarihi belli. Şimdi benim oğlum yurt dışında okumuş, orada doktorasını yapıyor, Dünya Bankasında çalışmış. Bütün bunlar sebebiyle böyle bir hakkı kazanmışsa, bu hakkının gereği olarak her vatan evladının istifade ettiği bir hakkı o da gelmiş aynen bu şekilde bu hakkı kullanmış. Bunu şimdi her yerde gidip kullanıyor. Burada bir suiistimal mi var? Veya ben oğlum için özel bir yasa mı çıkardım, böyle bir şey mi var? Ya bu ne edep dışı bir davranıştır. Yani bundan prim elde edeceğini mi zannediyorsun? İki de bir her gittiği yerde bunu konuşuyor.
Sevgili kardeşlerim; onun için diyorum ki, şu 41 gün içerisinde kapı kapı dolaşarak 12 Haziran'da sandıkları AK Partiyle patlatalım. AK Partiyle patlatmaya evet mi? Evet mi? Sağ olasınız, var olasınız. Onun için heyecanınız kaybolmasın. Diri olacağız, iri olacağız, Allah'ın izniyle sandıklardan da çok güçlü çıkacağız.
Bakınız kardeşlerim; Ağrı, Iğdır oralardaydım, Muş'taydım. Hamd olsun halkımızın heyecanını, coşkusunu gördüm. Iğdır'da 3 saat bizi beklediler. Çünkü hava bozuktu, helikopterle geçemedik, karadan gitmek durumunda kaldık. Fakat, 145 kilometre Ağrı-Iğdır arasını duble yol yapmışız, o duble yoldan gitmek bize ayrı bir gurur verdi. Çünkü daha önce Iğdır'a gittiğimde o yollar birer çile yoluydu. Ama şimdi çile yolu olmaktan çıkmış. Bunu görmek beni ayrıca mutlu etti. Türkiye değişiyor, Türkiye gelişiyor.
Değerli kardeşlerim; aynı şekilde, aynı kararlılıkla yola devam ediyoruz. Ve Iğdır'da 39 açılış yaptık. 39 açılışı yaptıktan sonra dönerken baktım ki bir evin önünde bir aile, gece saat 9 falan o civarlarda, arabadan indik. Ve birlikte dedik şöyle bir yanlarına gidelim, bize dedik çay içirir misiniz? Azerilerin bir tabiri var, gözüm üstüne dedi, gözüm üstüme. Gözüm üstüne deyince biz de eve girdik. Hemen neyse çay, peynir, ekmek bir şeyler getirdiler önümüze, orada şöyle biraz kendileriyle sohbet ettik. Tabi meğerse muhabbetleri de farklı, rüyamda da gördüm dedi sizi bu gece. Demek ki kalpten kalbe yol var. Ve aile geniş bir aile, ama tabi girdik içeriye bir tarafta ahır, orada 3 tane ineği var, yan tarafta da evi, gayet güzel de kokuyor. Çünkü iç içe yaşıyorlar, ama şehrin içi, Iğdır'ın içi. Dedik ki bak biz şimdi yeni projeler yapacağız. Nedir? Nasıl organize sanayi bölgeleri var ya, organize sanayi bölgelerinin şimdi bir de hayvancılık üzerinde organize hayvancılık bölgeleri yapacağız Türkiye'de. Ve buralarda sizlere yerler tahsis edeceğiz. Bütün altyapısını biz yapacağız, siz sütünüzü her şeyinizi oradan gelip alacaksınız. Meralar tahsis edeceğiz, o meralarda da ayrıca otlatacaksınız. Güvenliğiyle, her şeyiyle mükemmel. Bunun dışında da şehir merkezinde evleriniz olacak, evlerinizi vereceğiz, ne diyorsun dedim. Başım gözüm üstüne dedi. Mesele ne? Onlara insanca yaşayabilecekleri projeyi sunmak. Hani insan nerede diyor. Bizim projelerimizin hepsinde insan var. Dedi ki, ya şu Kanal İstanbul'da dedi insan yok, hani Kanaldan gemi gidiyor ya. Arkadaşım dedi ki Başbakanım dedi, bu gemi yerine insan koysak dedi. Dedim ki yani geminin yerine biz Kanalda insan yürütsek, bu sefer de aynı Bay Kemal der ki bu insanlar yüzmeyi bilmiyor der, bunu der. Onun için bahane hazır. Şimdi bunlar biliyorsunuz tüneli yaptılar. Nereden nereye? Silivri'den Meclis'e, böyle bir tünel. Bunların da kabiliyeti bu istikamette.
Sevgili kardeşlerim; bakınız göreve geldik, Türkiye'nin dış borcu kamu net borç stoku olarak söylüyorum, milli gelire oranı yüzde 73 civarındaydı. Şimdi ne oldu? İndi indi indi yüzde 45, bakın burada. Faiz neydi? Devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü. Şu anda devletin borçlanma faizi ne oldu? Yüzde 7, yüzde 7. Enflasyon neydi? Değerli kardeşlerim, yüzde 30. Şimdi ne oldu? Enflasyon aylık olarak söylüyorum bakın en son yüzde 4'e düştü. 30 nere, 4 nere. Bunlar kimin cebinden çıkıyordu? Benim vatandaşımın cebinden çıkıyordu.
Sevgili kardeşlerim; bakın bunlarla da yetinmiyorum. Ziraat Bankası benim çiftçi kardeşime yüzde kaç faizle borç veriyordu biliyor musunuz? Yüzde 59 faizle borç veriyordu, şimdi yüzde 5. Yüzde 59 nere, yüzde 5 nere. Aynı şekilde sevgili kardeşlerim, esnaf, Halk Bankası'ndan kredi alacak, yüzde kaç faizle alıyordu biliyor musunuz? Yüzde 47 faizle alıyordu. Şimdi yüzde 5, yüzde 5. Nereden nereye.
Kurumlar Vergisi, sevgili kardeşlerim, yüzde 33'tü, şimdi yüzde 20. Bak bunları hep biz düşürüyoruz. Ve işlerine bunlar gelmiyor, bu yapılanları görmek istemiyorlar, büyüyen Türkiye bu, güçlü olan Türkiye bu. Daha da güçlü olacağız, ama hep beraber.
Şimdi sevgili kardeşlerim, şu 41 günde hep beraber omuz omuza, el ele, gece-gündüz demeden çalışmaya hazır mıyız? Hazır mıyız? Ve soruyorum, Türkiye hazır, hedef... "2023" Türkiye hazır, hedef... "2023" İstikrar sürsün, Türkiye... "Büyüsün" İstikrar sürsün, Türkiye...
Şimdi gelelim şarkımıza. Sizleri daha fazla meşgul etmeyeceğiz, programlar devam edecek. Yarın da İstanbul'da ilçelerimizi dolaşacağız değerli kardeşlerim, ondan sonra Anadolu'ya tekrar il il devam edeceğiz. Şarkımız neydi bizim? Evet, şöyle bayrakları göreyim. Ama sesiniz gür çıksın, burası İstanbul Sultangazi. Burası İstanbul Sultangazi, bayraklar.
Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor. Bize her şey sizi hatırlatıyor.
Günümüz kutlu olsun. 12 Haziran, milletimiz, ülkemiz, Türk demokrasisi için hayırlara vesile olsun diyorum.
Kardeşlerim, son bir şey söylüyorum. Bizi bölmek, ayırt etmek isteyenlere sakın aldanmayalım. Biz Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Boşnağıyla, Abazasıyla aklınıza ne geliyorsa, biriz, beraberiz, bütünüz. Biz, yaratılanı Yaratan'dan ötürü severiz.
Bölücü terör örgütünün liderini peygamber olarak ilan edenlerle bizim işimiz olamaz. Bizim işimiz olamaz. Biz Cumayı birlik, beraberliğimizin simgesi biliriz. Köylerde biz Cuma Namazı kılmayız, kasabada kılarız, ilçede kılarız, ilde kılarız. Neden? O bizim birliğimizin, beraberliğimizin simgesidir. Ama şimdi bu BDP, bu terör örgütü ayrılıkçılar... Bunlar ne yapıyor? Bakıyorsunuz orada Diyarbakır Ulu Camii'de bir tarafta Cuma namazı kılınırken, onlar arka tarafta ayrı bir grup bir kısmı seyrediyor, bir kısmı da orada güya Cuma Namazı kılıyor. Bu ayrılıkçılığa bizim dinimizde yer yok, dinimizi istismar edenlere yer yok. Bunlara inanıyorum ki 12 Haziran'da benim milletin en güzel cevabı verecek, en güzel cevabı verecek. Onun için, durmak yok... Sağ olasınız, var olasınız, Allah gücünü artırsın diyorum, heyecanınıza inşallah güç katsın diyorum. Sağ olasınız.